23 Haziran 2020
Bu haftasonu üniversite sınavı (YKS) var. Gerek veliler gerek gençlerimiz doğal olarak ‘geleceğin işleri’nin ne olduğunu düşünüyor ve ona uygun bölümlere erişmek istiyorlar. Ancak bu kadar hızlı değişen bir dünyada ‘geleceğin işi’ diye bir şey kaldı mı, doğrusu pek emin değilim (geleceğe uygun kabiliyetlerden belki söz edebiliriz). Hatta bir adım daha ileri gideyim. ‘İşin geleceği’ ne olacak, onu bile tam bilmiyoruz.
Ne kastettiğimi biraz açayım. Aşina olduğumuz bir çalışma tarifi var: belli bir vakitte evden çıkılıp iş yerlerine gidilir; fabrikalarda, ofislerde, mağazalarda toplu halde çalışılır; mesaiden sonra da etrafa dağılınır. İşte bu ‘normal’ kökünden değişiyor. Hepimiz bu modelin içine doğduğumuz için yaklaşan dönüşüm korkutucu geliyor. Halbuki, tüm bu işleyişin hayatımıza girişi insanlık için daha ‘dün’ denecek bir tarih: 150, bilemediniz 200 sene.
İş insanları, çalışanlar ve yarının ekonomik aktörleri işin geleceğini etkileyen faktörleri derinlemesine tartmalı ve yakından izlemeli. Benim gördüğüm, öne çıkan dört ana faktör var.
TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM
Bu konu yakın zamana kadar hep otomasyon (robotlar, yapay zeka) temelinde ele alınırdı. Nitekim OECD’den McKinsey’e pek çok kurum ciddi sayıda işin bu çerçevede riskli olma ihtimalinden bahseden raporlar da yayınladı. Elbette bu önemli bir husus. Yeni yetkinlikler kazanılması ve makina ile insanın müşterek çalışma alanları bulması, eldeki olumlu senaryoydu. Ancak COVID-19 süreci hepimize yepyeni bir perspektif açtı ve kritik soruyu sormamızı sağladı: ‘niye?’. Niye sabah 7’de çocuklar ve öğretmenler servise binip okula gidiyor? Niye iş insanları 2 saatlik bir görüşme için İstanbul’dan Londra’ya seyahat ediyor? Niye uzun ekip toplantıları ofis odalarında yapılıyor? İtiraf edelim, çoğunun makul bir cevabı yok.
KÜRESELLEŞME
Önce sanayi sonra hizmet işlerinin gelişmiş ülkelerden gelişen ülkelere kayması küreselleşmenin en görünen yüzlerinden biriydi. Değer zinciri güvenliğinin salt maliyet avantajı hesabının önüne geçmeye başlamasıyla bu alanda kısmi değişimler görebiliriz. Hatta bu önceliklendirme ana pazarlara yakın gelişen ülkelerde (ABD-Meksika, AB-Türkiye) avantaja dönüşebilir. Bilgi yoğun sektörlerin uzaktan çalışmaya geçmesi belli yoğunlaşmaları (dünya teknoloji sektöründe Silikon Vadisi, Türkiye’de İstanbul) seyreltebilir ve başka coğrafyalar için fırsata dönüşebilir (Berlin, Ege sahili).
MAKRO GELİŞMELER
İklim krizinden göçlere (gerek mülteciler gerek AB içinde taşınanlar) uzanan faktörler de ‘işin geleceği’ni etkileyecek. Bilhassa bu tür konuların akut yaşandığı ülkelere duyarlı bir alandaysanız (artan sıcaklık ve tarım, Doğu Avrupa’da azalan nüfus ve artan ücretler) perspektifinizi yenilemeniz şart!
TERCİHLER
İşverenler herhalde mevcut ‘fikir işçileri’ni ve hele de millenial neslini eski basma kalıp çalışma sistemine zorlamanın beyhude olduğunu umarım anlamışlardır. Anlamadılarsa zaten geçmiş olsun. Zira ne ellerindeki kaynaktan yararlanma ne de yeni yetenek bulma şansları yok!