Ekonomi Gazetesi, 06 Aralık 2022
Bir grubun karar alması, genellikle, tek bir kişinin karar almasına göre daha doğrudur. Atasözündeki gibi, ‘danışan dağı aşmış, danışmayanın yolu şaşmış’. Ancak, grupların kendi dinamiklerine kapılıp düştüğü ciddi girdaplar yok mu?
Yale Üniversitesi’nden Irving Janis, 1972’de grup düşüncesi (groupthink) kavramını ortaya attı. Bir mesele tartışan grupların yönetici/ çoğunluk eğilimi etrafında hızla kümelenmesi, farklı görüşleri olanların susması ve neticede hatalı kararların alınması.
İş hayatında çoğumuzun rastladığı bu durum, yaratıcılığı baskılıyor, risklerlere karşı kör noktalarımızın sayısını artırıyor, insan kaynağımızdan yararlanmamızı engelliyor ve yanlış kararlar almamıza yol açabiliyor.
Örneğin, ABD’nin uğradığı Pearl Harbor baskını (‘Japonya buna asla cesaret edemez’) veya Challenger uzay mekiği faciası (‘tüm sistemler kontrol altında’).
Örneğin 2008 mali krizi ve Lehman Brothers’ın iflası (‘ne yaptığımızı biliyoruz’).
Örneğin internette sıkça karşılaştığımız ‘iptal kültürü’ ve neticesindeki ‘linç’ler.
Peki, şirketimizde böyle bir riskin olduğunu nasıl anlarız? Beş örnek soru öneriyorum. Ancak, bunları ‘olabilir mi?’ gibi teorik bir düzlemde değil, ‘oldu mu?’ gibi pratik şekilde sormanız şart:
Artık şirketinizin grup yanılgısı riskinin derecesi konusunda daha iyi bir fikriniz var.
Peki grup yanılgısını nasıl aşabiliriz? Bu konuda da beş öneride bulunayım:
Grup içi ahenk ve mutabakat elbette önemli. Ancak, bireyin aklı ve vicdanına dayanan bağımsız muhakemesi bunlardan daha önemli. Başarı, bu dengeyi doğru kuran, bireyi gruba ezdirmeyen şirketlerin oldu, oluyor, olacak.