27 Nisan 2021
Aynı hafta içinde Leonardo da Vinci’nin doğum, Keynes’in ölüm yıldönümleri vardı. 21. yüzyılın problemlerini çözmemiz için elzem bulduğum bir kabiliyet, bu iki olağanüstü insanı buluşturuyor: birden fazla sahada (interdisipliner) perspektif sahibi olmak.
Leonardo da Vinci, sanat (Mona Lisa), teknoloji (Mars’ta uçan drone’u andıran çizimler), mühendislik (Haliç üzerine yapmayı planladığı köprü) gibi pek çok alanda eserler verdi. ‘Rönesans insanı’ veya hezârfen (polymath) ifadesinin herhalde ete kemiğe bürünmüş haliydi.
John M. Keynes de akademi (yepyeni bir ekonomik teori), diplomasi (Dünya Bankası-IMF’nin kuruluşu), yatırım (Cambridge Üniversitesi King’s College fonu) ve sanat (Bloomsbury grubu) alanlarında çok etkindi. Enerjisi ve yaratıcılığının belki biraz da bundan kaynaklanıyordu.
Tabii Leonardo veya Keynes olamayız. Ama bireysel ve kurumsal olarak benzer bir yol izlemeli miyiz?
Bireysel tarafla başlayalım. Çeşitli alanlarda bilgi (ilgi) sahibi olmak hem hayatı zenginleştiriyor hem de profesyonel perspektifi genişletiyor. Bu, yaşadığımız dönemde iki açıdan önemli. Birincisi, yöneticilerin önüne gelen her karar artık birden fazla alanı ilgilendiriyor. Salgın dönemini düşünelim. İşin ticari kısmı ile finansman tarafı, teknik yönü ile insan kaynağına etkileri ne kadar girift hale geldi. İkincisi, müthiş bir değişimle (küreselleşme, dijital dönüşüm) ve yepyeni meydan okumalarla (iklim krizi, negatif faiz) karşı karşıyayız. 100 yıl öncesinin ‘herkes dar bir alanda odaklansın, başka birşey bilmesine gerek yok’ yaklaşımı ile bireyi at gözlüklerine (‘tunnel vision’) hapsederek bunlarla baş etme şansımız yok. Örneğin geçen hafta, insan-maymun melezi bir embriyo üretildi. Hedef yedek organ yetiştirmek. Ancak tıp, hukuk, genetik, felsefe gibi pek çok sahanın ortaklaşa bir çözüm arayabileceği bir konu.
Kurumlar için de argümanlar benzer. Sadece satışta, sadece finansta, sadece imalatta iyi olan bir şirketin ayakta kalması artık pek mümkün değil. Burada bir parantez açıp şirketlerimizde sıkça karşılaştığım bir konuya değineyim. ‘Biz işimizde çok iyiyiz ama finansı yönetemedik’ ifadesini kaç kere duyduğumu hatırlamıyorum. Üzgünüm ama finans da işin (üstelik ana) bir parçası. Her süreci iyi yönetemiyorsak işimizi iyi yönettiğimizi iddia edemeyiz.
Tabii interdisipliner perspektif oluşturmakta kurumların bireylere göre ciddi bir avantajı var. Zira insanın kapasitesi sınırlı ve ‘farklı alanlarda bilgi sahibi bir kişi’ olmak zor. Ancak farklı birikimlere ve özelliklere sahip kişilerden böyle bir takım kurmak mümkün. Maalesef pek çok şirkette bunun mekanik bir faaliyet (‘her birimden birer kişi adık’) olarak kaldığını söylemeliyim. Maharet, farklı bireylerin sadece kendi alanlarını temsilen görüş bildirmeleri değil, hep birlikte taze bir perspektif geliştirebilmeleri. Bir diğer deyişle, ABD’nin ülke mottosundaki ‘e pluribus unum’ (çoklukta birlik) seviyesine ulaşmak. Her önemli hedef gibi, söylemesi kolay, yapması zor.