Ekonomi Gazetesi, 22 Kasım 2022
Nasıl Bir Ekonomi’den merhaba! Yeni bir markada buluştuğumuz bugün, markanın ne olduğunu konuşalım.
Türk Dil Kurumu marka için dört tanım yapmış. İlki; resim veya harfle yapılan işaret. Tüketici olarak günlük hayatımızda yüzyüze geldiğimiz marka bu. İkincisi; bilet, para yerine kullanılan metal veya başka şeyden parça. Yani, esnaflarımızın çay/ kahve ödemelerinde kullandığı alternatif ödeme sistemi. Üçüncüsü; bir ticari malı, herhangi bir nesneyi tanıtmaya, benzerinden ayırmaya yarayan özel ad veya işaret. Eskilerin markaya ‘alamet-i farika’ demesi tam da bundan kaynaklanıyor. Dördüncüsü ise; tanınmış ürün, saygın kişi vb. çağrıştıran mecazi anlam.
Aslında bu tanımlar şirketlerimiz ve kendimiz için nasıl bir marka oluşturmamız gerektiği konusunda net bir fikir veriyor.
Birincisi, tanınırlık. Daha ziyade kurumlar için kritik olan bir konu. İngilizce apple kelimesi elmadan ziyade elektronik aletleri akla getirmesi veya spor kıyafetlerde tık (check) işareti konunca firma adı yazmaya gerek kalmaması ilk akla gelen örnekler. Şirketlerimizin ciddi bir kısmının basit ve akılda kalan logolar yerine çok fazla şey aktarmaya çalışan, karmaşık semboller kullandıklarını düşünüyorum.
İkincisi, itibar. Nasıl oralet tabağının yanına konan bir ‘marka’ para olarak kabul ediliyorsa, şirketimizin/ şahsımızın sözünün/ vaadinin de böyle kabul edilmesi şart. İtibarın zor kazanılan, ancak çok kolay kaybedilen bir zenginlik olduğunu hatırlamakta yarar var. Alman mucit ve sanayici Robert Bosch’un ‘Müşterilerimin güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.’ sözü de buna işaret ediyor.
Üçüncüsü, farklılaşma. Marka olmanın olmazsa olmazı. Neyi, nasıl farklı yaptığımızı net şekilde bilmek, anlatabilmek ve tutarlı şekilde sürdürebilmek hiç kolay değil. Örneğin şirketimiz tasarımda mı, ürün kalitesinde mi, müşteri hizmetlerinde mi fark yaratıyor? Yahut birey olarak teknik bilgimizle mi, iletişim kabiliyetlerimizle mi, problem çözebilmemizle mi sivriliyoruz?
Dördüncüsü, olumlu çağrıştırma. Markanın avantajını yaşadığımız yer, tam da bu. ‘Onlar ürettiyse iyidir’, ‘oranın hizmeti çok kalitelidir’, ‘bunu o yazdıysa kıymetlidir’ dedirtebilmek, tüm bu sürecin esas amacı. Eğer ürün veya hizmetinizi rakiplerinizden daha yüksek fiyata, daha düşük vade ile yahut çok daha yüksek miktarlarda satabiliyorsanız markasınızdır. Müşterileriniz, tedarikçileriniz, okurlarınız sizinle birlikte yeni mecralara geliyorsa, markasınızdır. Elinizde bunlar yoksa, bir markanız da yoktur.
Ekonomi medyamızın taze ismi Nasıl Bir Ekonomi’nin ve değerli yayın kadrosunun bu dört başlığın tümünde başarılarını sürdürmesini diliyorum.