26 Haziran 2022, Politikyol
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) ‘İlk 1000 İhracatçı – 2021’ raporu çıktı. 27 sektör ve 61 İhracatçı Birliği ile 100 bini aşkın firmayı temsil eden TİM’in bu değerli yayını vesilesiyle, ihracatımızın karnesine dört açıdan bakalım (büyüklük, firma ölçeği, dış ticaret dengesi ve katma değer) ve atılım fırsatlarını konuşalım.
Büyüklük. Merhum Turgut Özal 24 Ocak 1980 Kararları ile Türkiye’yi serbest piyasa ekonomisine taşıdığında, yıllık ihracatımız sadece 2.9 milyar dolardı. Bunun üçte ikisi tarım ürünlerinden oluşuyordu. Kırk yılda uzun bir yol kat ettik. 2021’de, neredeyse tamamı imalat sanayii kaynaklı 225 milyar dolar ihracat yaptık. İlk 1000 İhracatçı toplam ihracatımızın yarıdan fazlasını (yüzde 55) sağladı. Hepsini tebrik ediyorum.
Bununla birlikte, meşhur ‘2023’de 500 milyar dolar ihracat’ hedefi artık maalesef bir hayal oldu. 2022 için beklenti, bu vizyon hedefinin ancak yarısı. Halbuki 500 milyar dolara doğru politikalarla ulaşabilirdik. Zira 2002’den (35 milyar dolar) 2012’ye (153 milyar dolar) kadar on yılda ihracatını dört katından fazla artıran ülkemizin, sonraki on yılda ihracatını üçe katlaması belki iddialı ama mutlaka mümkündü. Nitekim, kendimizi kıyaslamayı pek sevdiğimiz Güney Kore’nin 2021’deki ihracatı 771 milyar dolar.
Türkiye yeniden rasyonel bir ekonomik çerçeveye kavuştuğunda ve iddialı kalkınma hedeflerine odaklandığında, 2020’leri bitirmeden 500 milyar doları yakalayacağız.
Firma ölçeği. Ülkemizde 2 milyon firma var. İhracatçı sayımız ise 100 bin civarında. Bu firmaların yüzde biri, yani TİM 1000 şirketleri, ihracatımızın yarısından fazlasını gerçekleştiriyor. Ancak bu en üst ligde bile ciddi bir ölçek meselemiz var.
Örneğin, ayda 2 milyon doların biraz üzerinde ihracat yapmak, bu prestijli listeye girmeye yetiyor (yılda 28 milyon dolar). 100 milyon dolardan fazla ihracat gerçekleştiren yalnızca 227 şirketimiz var. Bu sayının, 2020’e göre (167) ciddi bir sıçrama yapması sevindirici. Ancak bilhassa Alman havzasında onlarca Mittelstand (orta ölçekli) firmanın bu ihracat cirolarına ulaştığını düşününce gidecek çok yolumuz olduğu aşikar. Milyar dolar ihracatı aşan firma sayımız ise henüz sadece 15.
Dış ticaret dengesi. Cari açık yıllardır ekonomimiz için önemli bir kırılganlık sebebi. Nitekim TİM’in ‘öncelikli misyonu; dış ticaret fazlası veren Türkiye hedefine ulaşmak amacıyla sürdürülebilir dış ticaret hacminde artış sağlamak (…)’.
İlk kez yıllık 200 milyar ihracat çıtasını aşmak, ilk defa aylık bazda 20 milyar dolar ihracata ulaşmak ve 27 sektörümüzün 25’inde Cumhuriyet tarihinin en yüksek ihracat rakamlarına erişmek, 2021’in önemli kilometre taşları.
Bununla birlikte, işin bir de -pek konuşulmayan- ithalat tarafı var. Nitekim ihracatın rekor kırdığı 2021’de dahi, ithalatı karşılama oranı yüzde 83. Bir diğer deyişle 46 milyar dolarlık dış ticaret açığı var. Üstelik, 2022 yılının ilk beş ayı çok ciddi risklere işaret ediyor. 2021 sonlarında atağa kalkan döviz kurunun ‘Çin gibi kalkınacağız’ neticesi vermediği aşikar. Zira 2022’nin Ocak-Mayıs aylarındaki dış ticaret açığı neredeyse geçen yılın tamamı kadar: 43 milyar dolar (2021’in aynı döneminin 2.4 katı!)
Rekorlarla elbette övünebiliriz – ancak tablonun tamamına bakmak şartıyla!
Katma değer. Raporda yer almamakla birlikte, katma değeri ölçmenin kestirme yollarından biri, ihracatın kilogram başı fiyatına bakmak. 2021 yılında Türkiye için bu sayı 1.28 dolar/ kg idi. Önceki 16 senenin ortalamasına baktığımızda, 1.35 dolar/ kg buluyoruz. Bu dönemdeki zirve değere, pek çok farklı ekonomik göstergede de rastladığımız üzere, 2013 (1.54) – 2014 (1.59) döneminde erişmişiz.
Peki ya dünya? Japonya (3.86) ve Almanya (3.78) üç katımız, Güney Kore (2.70) iki katımız, Polonya (1.87) 1.5 katımız fiyata ihracat yapıyor. Onlarla benzer refah seviyesine ulaşmanın yolu, üretimde bilgi/ teknoloji yoğunluğunu artırmak, daha yüksek katma değerli sektörlerin payını artırmak ve ülkemizden markalar çıkarmak.
Teknolojideki durum konusunda, bir diğer değerli iş dünyası kuruluşumuz olan İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) araştırmaları önemli veriler sunuyor. ‘İSO En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu – 2021’ listesindeki şirketlerin yarattığı katma değerde en yüksek pay düşük teknoloji yoğunluklu sanayilerden gelmiş (seneler içinde azalsa da bu oran hala üçte bir mertebesinde), yüksek teknoloji yoğunluklu sanayilerin payı ise yüzde 6’da takılmış. Sanayimizin büyük kısmı teknolojik vasatlık tuzağına düşmüş durumda. Nitekim, İSO’nun sanayinin dijitalleşmesi konusundaki bir çalışması, şirketlerimize 4 üzerinden 1.9 puan vermişti. (‘reaktif verimsizlik’ seviyesi)
TİM’in ‘kilogram başına ihracat değerimizi 2 doların üzerine taşımamızın altın anahtarının markalı ihracattan geçtiğine inanıyoruz’ demesini sevindirici buluyorum. Bu doğrultuda, ciroya göre yapılan listelere ilaven ‘net ihracat’ veya ‘katma değer’ kriterli listelerin de hazırlanması ve teşviklerin de bu çerçevede verilmesi yararlı olur.
Bu vesileyle, dış ticarette alarm veren bir eğilimi vurgulayalım: İthal ettiğimiz ürünlerin fiyatı, ihraç ettiklerimizin üç katı hızla artıyor. İhracat birim değer endeksi (yani fiyatı) 2022 Nisan ayında bir önceki yıla göre yüzde 13.3 arttı. İki yıl önceye göre toplam artış oranı yüzde 23.7. Halbuki ithalat birim değer endeksi bir önceki yıla göre yüzde 39.4, iki yıl önceye göre ise toplam yüzde 72.8 arttı. Katma değeri artırmak sadece refahı artırmak için değil, dış ticaret açığını kontrol altına almak için de elzem.
Atılım Fırsatları
500 milyar dolar hedefine hızla koşmamız için beş temel fırsat alanı görüyorum:
İhracat döviz kazanmanın, yatırım ve istihdamı artırmanın, rekabete karşısında her gün kendimizi geliştirmenin anahtarı. Kıymetini bilelim, bu lokomotifin önünü açalım.