27 Temmuz 2021
‘Bir şirkette işlerin kötü gitmesinden daha kötü ne olabilir?‘ derseniz ‘işlerin eh işte olması’ derim. Gelin bu hafta işletmelerimiz için çok tehlikeli olan vasatlık virüsünü konuşalım.
Vasatlığı ‘kötüden daha kötü’ bulmamın beş sebebi var.
Birincisi, sessizce ilerlemesi. Bilinen örnektir: kaynar suya atılan kurbağa sıçrayıp kendini kurtarabilir ama yavaş yavaş ısınan tencerede olanın kaderi haşlanmaktır. Olumlu göstergelere odaklanıp konfora kapılmak ve riskleri kaçırmak ciddi bir risk.
İkincisi, alışkanlık haline gelmesi. Adım adım gerileyen performansa, esneyen hedeflere, erozyona uğrayan standartlara bahaneler bulan işletmeler giderek bu duruma alışırlar. Malum, alışkanlık hayattaki en kudretli şeylerden biridir. Satış hedefinin tutmamasını, maliyetlerin artmasını, işgücü niteliğinin düşmesini bir kez kabullendiniz mi, yokuş aşağı yolculuk başlamıştır.
Üçüncüsü, hareket kabiliyetini felç etmesi. Churchill’in çok beğendiğim bir sözüdür: ‘iyi bir krizi asla israf etmeyin’. Vasatlık halindeyse bunun tam tersi geçerli. Zira bünyeyi sarmış, hatta alışkanlığa dönüşmüş bir durumu aşmak ciddi bir farkındalık ve irade gerektiriyor. Günlük koşturmaca arasında, üstelik işler de fena değilken, ‘acil olmayan’ bir konuyla uğraşmak, çoğu şirkette pek mümkün olmuyor.
Dördüncüsü, yeniliği dışlayan bir döngüye yok açması. Vasatlık giderek ‘norm’ haline gelir. Risklerden bahsedenlere, mitolojideki Kasandra misali, kulak verilmez. İşlerin farklı şekilde yapılması önerileri reddedilir. Neticede yeni kabiliyetler kazanmak mümkün olmaz.
Beşincisi, işletmeyi risklere açık hale getirmesi. Yeni bir oyuncunun pazara girişi, marka değerinin azalması, yatırımcıların beklentilerini karşılayamamak gibi alanlardan en az birinde sıkıntılar başlar. Bunlardan biri ciddileştiğinde, yani tenceredeki su artık kaynamaya başladığında, bir süredir haşlanan kurbağanın kurtulmaya mecali kalmamış olabilir.
Şirketlerimize vasatlık tuzağına düşmemeleri için üç önerim var. Performans kriterlerinizde çıtayı sürekli artırın. Yılda en az iki kez, maruz kalınan risklerle alakalı geniş katılımlı toplantılar düzenleyin. Nihayet, ‘bozuk değilse tamire gerek yok’ dürtüsüyle yeni fikirlere set çekmeyin. Elbette bunları söylemesi kolay, yapması zor. Hepimize kolay gelsin!