Ekonomi Gazetesi, 22 Ağustos 2023
Yanlış kavramına bakışımız çok yanlış. Her yanlışı aynı şekilde mi değerlendirmeliyiz? Yanlış yapmamanın yanlış olduğu haller mümkün mü? Aslında doğru olan yanlışlar var mı? Hatta, hızla hata yapmak istediğimiz durumlar olabilir mi?
Sohbetimize kolay olanla, yanlış olan yanlışlar ile başlayalım. Aklıma iki kategori geliyor: Operasyonel sorunlar (üretim bandında pislik birikmesi, bilgisayarları yedeklememek) ve yanlış kararlar (ürün fiyatını çok yüksek tutmak, kritik bir çalışanı kaybetmek). Bunların her ikisini de yapmak istemeyiz. Nitekim periyodik faaliyetler (temizlik, yedekleme), farklı birimlerden kişileri bir araya getiren platformlar (üretim-satış-pazarlama ortak toplantısı), veri ile karar alma prensibi (performans ölçümü) ve genel yönetim bilgisi, bu tip yanlışları ortadan kaldırmak için önemli.
Öte yandan, yanlış yapmamanın kendisi de bir yanlış olabilir. Hiç hata/ yanlış yapmadıysanız, size kötü bir haberim var: haksızsanız da sorun, haklıysanız da sorun! Değerlendirmenizde haksızsanız, yani yanlışlar yapıyor ama bunu farketmiyorsanız, şirketinizin performansını takip etmiyor veya gelen sinyallere kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Hangisi daha kötü, bilemedim. Değerlendirmenizde haklıysanız, yani gerçekten yanlış yapmıyorsanız, konfor alanınıza hapsolmuşsunuz. İddialı işlere girişmiyor, risk almıyorsunuz. Hatırlayan okurlarımız olacaktır, bu iş yapma yaklaşımı daha önce ölüm uykusuna benzetmiştim.
Bu da bizi doğru olan yanlışlara getiriyor. Bence burada iç içe geçen iki husus var. Birincisi, hatalarımızın farkına vardığımız durumlar. Bunları hızla farkeder ve öğrendiklerimizi uygularsak performansımızı artırabiliriz. Hep söylenen ama şirketlerimizde hayata geçtiğini pek görmediğim ‘öğrenen organizasyon’ olmak buna bağlı. Bence bu konudaki en ilham verici örnek Japon sanatı Kintsugi. Kırılan seramiklerin üzerindeki çatlaklar altın tozuyla onarılıyor. Böylece, hem eşyalar daha uzun süre kullanılabiliyor, hem de kırılma ve onarım süreci unutulmuyor. İkincisi, yepyeni ve iddialı alanlara atılan adımlardaki başarısızlıklar. Bu çerçevede yapılan hataları, eğer doğru kurgulandıysa, yatırım olarak görebiliriz. Edison’a atfedilen ‘Ampulün icadı bin aşamalı bir süreçti. Hata gibi görünen ilk 999 aşama, bininci ve son aşamaya götüren öğrenmelerle doluydu’ sözü bu açıdan önemli.
Tabii yanlışların muazzam bir kaynak israfına yol açması ve düpedüz başarısızlığın ‘görkemli kaybedenler’ romantizmi ile maskelenmesi riski de var. Bu yüzden hataları mümkün olduğunca erken ve düşük maliyetle yapmak önemli. Bunun yolu ise, doğru tasarlanmış deney süreçleri.
Mesela, ne tip sloganlar müşterilerden daha fazla ilgi çekiyor, hangi ürün özelliğinin ön plana çıkarılması satışları artırıyor, nasıl bir prim yöntemi üretim hattındaki fireyi azaltıyor gibi soruların cevaplarını saha testleri ile bulabiliriz. Bu deneylerimiz için -tıpkı bilimdeki gibi- kontrol grubuna (hangi kararı kimlerle test ediyoruz), net bir bütçeye (zaman ve para) ve işleyen geri besleme mekanizmasına (hangi sonuca göre ne karar vereceğiz) ihtiyaç var. Zira bu üç alanın dikkatsizce tasarlanması, boşa efor harcama, hatta yanlış karar almayla sonuçlanabilir. Ancak doğru testlerle, ‘sence öyle – bence böyle’ ile vakit kaybetmemiş, kararları ön yargılara ve şahsi tercihlere kurban etmemiş ve hatalarımızı hızla/ düşük maliyetlerle fark etmiş oluruz.
Yanlışlarınızın bile doğru olacağı bir hafta diliyorum.