14 Ocak 2020
Dünya Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz’un ısrarlı takibiyle TEMSA gündeme geldi. Yakında bir çözüme ulaşılacağını umuyoruz. Ama her sorunlu kredinin çözümüne Şeref Bey’in öncülük etmesini bekleyemeyiz! Son bir ayda Doğa Okulları, Simit Sarayı ve çeşitli enerji santralleri kredileri hakkında haberler okuduk.
Bu meseleye acilen yapısal çözüm lazım. Zira özel sektör borcu yüksek ülkelerde bankalar (kredileri daraltarak), reel sektör (kaynağını kredi ve faiz ödemesine ayırarak) ve tüm toplum (istihdam kaybı) bedel ödüyor. 2009 sonrası Orta Avrupa ve İtalya en yakın örnek. Peki ne yapmalı?
Paydaşlarla başlayalım:
BANKALAR bir kısmını tahsil edemeyecekleri kredileri iskontoyla satmak ve zarar yazmak durumunda. Nitekim BİST’e kota bankaların piyasa değeri defter değerinin altında. Varlık satışında iskontoyu asgaride tutmak, zararı yıllara yaymak ve sermaye açığından kaçınmak istemeleri doğal. Ama bunun için bilançoyu büyütmemeleri yani yeni kredi vermemeleri gerekir.
KAMU ekonomik beklentileri pozitif yönlendirmek, bankacılık sistemini sağlıklı tutmak ve reel sektörün finansmana ulaşımını temin etmekle yükümlü. Bu yüzden yapılandırmalarda direkt (ABD’de TARP) veya endirekt (İtalya’da GACS) rol alması gerekebilir. Ama kesinlikle tek seferlik yapılandırmalara yönelmemeli ve meseleyi sistematik olarak ele almalı.
YENI DIŞ YATIRIMCI sağlanamazsa sadece havuzdaki suyu devir daim yaptırırız, bu da büyümeye çare olmaz. Onları cezbetmek için tutarlı bir yaklaşım elzem.
Nasıl yapalım?
TARP gibi, bankalardan sorunlu varlıkları satın alacak bir fon kurulabilir. Bu yapıya yeni yatırımcılar nakitle, kamu hazine bonosu ile, bankalar da sattıkları varlıkları kısmen ‘ayni sermaye’ yaparak ortak olurlar. Fon yönetiminin bağımsız, liyakatli ve şeffaf olması en mühim kriter – aksi takdirde yabancı yatırımcı da gelmez.
Fonun üç temel görevi olur:
Elbette bunu yapmak kolay değil. Ama çeşitli örnekler bağımsız, liyakatli ve şeffaf bir yapıyla her paydaş için optimum bir denge yakalamanın mümkün olduğunu gösteriyor.