26 Mayıs 2020
Dijital dönüşüm sayesinde, geleneksel sektörel ayrıma (tarım, sanayi ve hizmetler) ilaven yeni bir perspektifimiz var: gig ekonomisi. ABD’de ve AB’de nüfusun yüzde 10’unu kapsayan bu alan nedir? İyi mi kötü mü? Türk ekonomisi için bir anlam ifade eder mi?
Internetin ve akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla hayatımıza çeşitli platformlar girdi. Asırlardır yapılan arzla talebi buluşturma işi artık çok daha hızlı ve verimli şekilde hallediliyordu. Ürün (Amazon, Yemeksepeti), hizmet (Armut, Uber) veya finansman (Lending Club, OurWorld) sağlayıcılar bu platformlar üzerinden doğrudan müşteriyle biraraya gelmeye başladılar. Hatta bazıları küresel ölçekte iş yapmaya açıldılar.
Bu dönüşüm elbette ‘iş’ kavramını da derinden etkiledi. Geleneksel çalışma, tek işverene bağlı olarak, tek bir mekanda, belli (genellikle tam zamanlı) mesai saatleri arasında yapılan ve karşılığında belli ödeme alınan (maaş ve haklar) bir faaliyetti. Dijital dönüşüm ve platformlar sayesinde, konunun erişim (çok işveren), esneklik (mekan ve çalışma saatleri) ve kazanç (parça başı ücretlendirme) boyutları ciddi bir değişime uğradı.
Uber’de şoförlükten, Freelancer’dan danışmanlığa veya Armut’dan ev hizmetlerine uzanan bu geniş alana ‘gig ekonomisi’ diyoruz. Bu sayede eskiden uzak rüya gibi gelen ‘kendi kendinizin patronu olmak’, ‘evden çalışmak’, ‘çocuğum büyüyene kadar yarı zamanlıya geçmek’ veya ‘yan gelir için iş yapmak’ bir anda mümkün hale geldi.
Öte yandan gig ekonomisi gelişmiş ülkelerde, en azından bazı kişiler için, iki risk getirdi. İlki geleneksel çalışan-işveren ilişkisinin sona ermesi (ABD’de sağlık sigortası gibi hakların kaybı). Nitekim Korona günlerinde Uber ve Airbnb platformlarındaki tedarikçilerin çalışan olmadığını vurgulayarak onlara destek olmadılar. İkincisi daha ‘varoluşsal’ bir konu. Zira gig ekonomisine katılanların sürekli bir işten bir işe koyulmaları (bir Harvard Business Review makalesindeki ‘trapez’ metaforu çok doğru!) ve günlük rutinlerini disiplinle uygulamaları (Korona günleri bunun ne zor olduğunu çoğumuza gösterdi!) gerekiyor.
Ülkemizde gig ekonomisi ile alakalı iki mühim husus var. İlki, ‘hak kaybı’. Genel sağlık sigortasının kapsamı sayesinde bu bizim için ABD’deki kadar kritik bir konu değil. Hatta, Ussal Şahbaz’ın geçenlerde belirttiği üzere, platformlar kayıt dışı çalışanları kayda alarak ciddi bir ‘resmileştirme’ görevi yapıyorlar. TÜİK’e göre 9.3 milyon (üç çalışandan biri, iki çalışan kadından biri) kayıt dışı çalışan olan ülkemiz için bu çok önemli bir konu. Tabii sadece Financial Times veya the Economist’den tercümeyle yorum yapanların bunu ıskalaması normal.
İkinci konu istihdam. Korona günlerine 4 milyon işsizle girdik. Maalesef bu sayının artması muhtemel. Üstelik her yıl 1 milyon kişi çalışabilir nüfusa katılıyor. İstihdam imkanlarını artırmamız için bu modelin önünü açmamız şart. Meselenin sosyal güvenlik (sigorta), regülasyon (hizmet sektöründe rekabet) ve tahsilat (Paypal yasağı) açılarını kapsayan entegre bir perspektif gerekli.