15 Mart 2022
Dün Einstein’ın 143. doğum günüydü. Bilgeliği teorik fiziğin çok ötesine uzanan bu büyük zekadan iş hayatı için öğrenebileceğimiz çok şey var. Bu hafta onun yedi sözünü konuşalım.
BİR: ‘Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır’. Bildiğimiz şeyleri tekrarlamak ne kadar konforlu, değil mi? Denenmiş bir strateji. Toplantıda ne söyleyeceğini tahmin edebildiğimiz aşina yüzler. Rutine oturmuş bir işleyiş. Günümüzün dinamik dünyasında, bu tatlı rehavet donmakta olanların üzerine çöken ölüm uykusu olabilir. Hele de yeni problemlerle uğraşırken bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini unutmamalıyız.
İKİ: ‘Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur’. Yeni bakış açısı yakalamanın önündeki en büyük engel, ön yargılarımız. ‘Bu işi hep böyle yaptık’, ‘o formül çalışmaz’, ‘patron öyle şeyler duymak istemez’ gibi sözleri sıkça duyuyorsanız bu büyük engelle kuşatılmışsınız demektir. Aman dikkat! Zihinlerdeki kısıtları yıkmaya başlama vakti!
ÜÇ: ‘Problemleri, onları üreten zihniyetle çözemeyiz’. Özellikle de sıkıntılı dönemlerde, performans düşüklüğü, vizyon farklılığı veya iyi niyet/ motivasyon eksikliği sebebiyle kadro değiştirmek gerekebilir. Bu konuda adım atmak elbette kolay değil. Ancak meselelerin kendi kendine çözülmeyeceğini ve gecikmenin maliyetinin çok büyük olduğunu hatırda tutmalıyız.
DÖRT: ‘Bir insanın zekası verdiği cevaplardan değil, sorduğu sorulardan anlaşılır’. Hele de içinde yaşadığımız karmaşık çağda her sorunun cevabını ‘bilen’ kişilere tereddütle yaklaşmakta yarar var. Zira ‘bilmediğini bilmiyor’ ve perspektifini daraltıyor olabilir. Eğitim sistemimizin de ‘ilginç soru’dan ziyade ‘doğru cevap’ temelli olduğunu düşününce işimiz zorlaşıyor. Bu yüzden yöneticiler, soru sormayı tutum ve davranışlarıyla özellikle teşvik etmeli.
ALTI: ‘Hata yapın: Hiç hata yapmamış bir insan yeni bir şey denememiş demektir’. Yeni, her zaman risklidir. Hata yapma ihtimalini, dolayısıyla risk alma iştahını yok edersek yaratıcılığı da öldürürüz. Birimimiz/ şirketimiz bir süredir rutin işleyişinin dışına çıkamıyorsa, ekibimiz hatanın bedelinden korkuyor olabilir. Durum böyleyse yönetim üslubumuzu gözden geçirmeliyiz. Ayrıca, karar almak için iyi tasarlanmış (maliyet, hedef, performans kriterleri) deneyler yaparak hataların bedelini azaltmak da mümkün.
YEDİ: ‘Ben gelecek için hiç bir endişe duymadım. O yeterince hızlı geliyor’. İş hayatımda belirsizlikler hakkında konuşmaktan elindeki işleri yapamayan o kadar çok kişiye rastladım ki! Elbette geleceğe elimizdeki muhtelif senaryolar ile hazırlanmalıyız. Ama üzerinde hiçbir kontrolümüz olmayan konulara kendimizi kaptırıp sorumluluklarımızı aksatmamak şartıyla!
Tüm bunları doğru yapsak bile başarıyı herkesin sahipleneceğini yahut ‘zaten kaçınılmaz’ göreceğini, ama başarısızlığın sorumluluğunun, gerçek sebep ne olursa olsun, birinin üzerine yıkılacağını bilmeliyiz. Einstein’ın dediği gibi: ‘Teorim başarıyla kanıtlanırsa Almanya benim Alman olduğumu iddia edecek, Fransa dünya vatandaşı olduğumu açıklayacaktır. Aksi durumda, Fransa Alman olduğumu söyleyecek, Almanya bir Yahudi olduğumu açıklayacaktır’. Fakat bu, adım atmamıza engel olmamalı. Zaten yenilikçi işler yapmak için cesaret, tam da bu sebeple lazım değil mi?