28 Temmuz 2020
İhracat denince çoğumuzun aklına arabalar, çelik levhalar veya meyve kasaları geliyor. Ya saç ekimi, diziler veya oyun yazılımları? Pek konuşmadığımız bir fırsattan, hizmet ihracatından bahsediyorum.
Hizmet ihracatı ‘Türkiye’de yerleşik bir firmanın yurt dışındaki bir firmaya, KDV’den istisna tutularak ve döviz cinsinden verdiği hizmet’ olarak tanımlanıyor. Bu geniş yelpazede eğitim, eğlence ve kültür, sağlık, müteahhitlik ve teknik müşavirlik, yazılım ve bilişim, yolcu ve yük taşımacılığı gibi alt sektörler bulunuyor.
Hizmet ihracatını çok önemsememin birkaç sebebi var.
CARİ AÇIK.Dünya Bankası’na göre toplam ihracatımız 168 milyar dolar, toplam ithalatsa 223 milyar dolar. Yani 55 milyar dolarlık bir ticaret açığımız var. Normal senelerde turizmin desteğiyle bu açık kısmen kapansa da korona sebebiyle bu yıl o tarafta da sıkıntılar var. Halbuki hizmet sektörü başka bir tablo gösteriyor. 49 milyar dolarlık ihracata karşılık 23 milyar dolarlık ithalat! Yani 16 milyar dolarlık cari fazla! (‘mal’ kalemindeki ticaret açığı aslında 71 milyar dolar). Ekonomimizdeki en büyük kırılganlıklardan biri olan, artık krokikleşmiş cari açığı çözmek için hizmet ihracatını artırmamız lazım.
KAPASİTE. Milli gelirimizin ve istihdamımızın yaklaşık yüzde 60’ı hizmetler sektöründe. Bu büyük alanı ihracat için seferber etmemizden daha doğal ne var? Üstelik sanayiye kıyasla dış ticarete kapalı olan bu alanı ihracata açmak firmalarımızın rekabetçiliklerini artırması için bir motivasyon da sağlar. Daha önce de bu köşede yazdığım gibi, hizmet sektöründe bir verimlilik sıçraması yapmadan ekonomik refaha ulaşmamız zor.
KATMA DEĞER. Hizmet sektörünün avantajlarından biri hammadde ve enerji ithalatına ihtiyaç duymaması ve çevreyi kirletmemesi. Yani ekonomik ve fiziksel ‘maliyeti’ nisbeten az. Üstelik katma değeri yüksek, büyük ölçüde alın terine dayanan ve istihdam dostu bir alan. Ihracatımızın ortalama kilogram değerinin sadece 1.3 dolar olduğunu düşününce (Çin: 1.6, G. Kore: 2.6, Japonya 4 dolar) bu alanda çok yol almamız gerektiği tekrar ortaya çıkıyor. Bu şirketlerimiz için de geçerli. Örneğin IBM sattığı donanımdan (fiziki ekipmandan) ziyade, ek olarak sunduğu servislerle kar eden bir örnek.
Artık uzaktan çalışma sayesinde aslında nerede olduğumuzun önemi giderek azalıyor. Bir yazılımın Silikon Vadisi’nde yapılmasına yahut bir filmin Holywood’da çekilmesine gerek yok. Giderek atran kültürel geçişkenlik yeni fırsatlar sunuyor. 2008’de Gümüş dizisinin Orta Doğu’ya satılmasına kadar sıfır olan dizi ihracatımız yarım milyar dolara geldi. Bu sene ilk Türk unicorn’u (milyar dolarlık teknoloji şirketi) oyun sektöründen çıktı.
Döviz cinsinden kazancın önemini daha da anladığımız bu günlerde şirketlerimizin hizmet ihracatına ciddi şekilde eğilmesinde yarar var. Bunun yolu mevcut işleri daha agresif pazarlamak, ürün satışının yanında yüksek marjlı hizmet paketleri de sunmak veya yeni alanlara girmek olabilir. Alıcı gözle bir bakın derim.