15 Aralık 2020
Bundan 210 yıl önce, İngiltere’nin Nottingham şehrinde bir grup tekstil işçisi ve dokuma ustası ellerinde balyozlarla dokuma atölyelerine saldırıp makinaları parçaladılar. Tarihe ‘Luddite’ler olarak geçen bu kişiler yeni teknolojinin kendilerini işsiz bırakacağından korkuyorlardı.
Neticede dokuma makinalarının fendi Luddite’leri yendi. Ciddi sosyal sıkıntılar yaşandıysa da insanlık yeni teknoloji sayesinde daha müreffeh bir hayata kavuştu. Yeni oluşan ‘sanayi işçisi’ sınıfı etrafında da hafta sonu tatilinden emekliliğe uzanan toplumsal haklar gelişti.
Teknolojinin baş döndürücü hızı bugün çoğumuzu birer Luddite olmaya itiyor mu? Öyle ya, ofis işlerini yapay zekâya, fabrika işlerini robotlara kaptırırsak biz ne yapacağız? Hatta bir gün bilgisayarların kontrolüne girip adeta birer ‘ev hayvanı’ haline geleceğimizi söyleyenler bile var!
Kısa-orta vadede işlerin bilim kurgu distopyalarından daha olumlu ilerleyeceğini düşünüyorum. Bence bunun üç ana teması yeni işlerin ortaya çıkışı, işlerin kapsam değiştirmesi ve sosyal kontratın değişmesini olacak.
Çok değil, on yıl önceye kadar sosyal medya ajansı yöneticiliği, e-ticaret kuryeliği veya (ülkemizde olmasa da) Uber şoförlüğü gibi işler yoktu. Evden çalışan bireysel girişimciler parmakla sayılabilirdi. Değişen şartlar, değişen ihtiyaçları ve dolayısıyla rolleri beraberinde getirdi. Davos toplantılarıyla meşhur Dünya Ekonomik Forumu’na göre önümüzdeki dönemin gözde işleri veri analistliği, yapay zekâ ve makina öğrenmesi uzmanlığı, dijital pazarlama yöneticiliği ve iş geliştirme profesyonelliği olacak. Bunların ötesinde yeni rollerin de oluşabileceğini düşünüyorum: farklı disiplinler arasında yatay kesen alanlarda çalışanlar (mesela teknoloji etiği) veya çok çeşitli alanlarda insani dokunuşu artıran kişisel danışmanlar gibi. Veri girişi, muhasebe, imalat hattı işçiliği gibi alanların şansının ise giderek azalacağını öngörüyorlar.
Teknolojinin esas büyük etkisinin işlerin kapsam değiştirmesinde olacağını düşünüyorum. Örneğin bugün bir hekim kapısının önünde kuyruk olan hastalarını önce sırayla içeri alıyor, sonra laboratuvar tetkiklerine bakıyor, teşhisini paylaşıyor, reçeteyi yazıyor ve alelacele bir sonraki hastasını buyur ediyor. Halbuki tele-sağlık ile kuyruktan, büyük veri ve yapay zeka ile de tetkik, teşhis ve reçete işlerinin çoğundan kurtulabilir. Vaktini durumu daha dikkatli incelemeye ve hastasına çok daha fazla ilgi göstermeye harcayabilir. Rolü giderek ‘tıbbi danışman’a evrilebilir.
Bir önceki büyük teknolojik dönüşümde olduğu gibi, yeni bir sosyal kontrata da ihtiyacımız olacak. Daha kısa saatler çalışma, yaşam boyu yeni kabiliyetler kazanma ve birkaç farklı kariyer yapma, evden-ofisten hibrit çalışma ve evrensel temel gelir gibi uygulamalar buna işaret ediyor.
Bir iyimser olarak anlattığım senaryo mümkün, ama ‘cepte’ değil. Zira teknolojinin gelişimini de insan faktörünün etkisini de tam öngörmek mümkün değil. Ama en azından gidişatı görüp ona göre hazırlanmak zorundayız. Çünkü geleceği tahmin etmenin en kolay yolu, onu inşa etmektir!