1 Eylül 2020 Salı
Dört bin yıl önce yaşayan Akadlılar hasat festivalleri olan Elūlu’nün dilimizde Eylül olarak yaşadığını bilseler herhalde çok şaşırırlardı. Gerçi tarım tekniği bile asırlarca -temelde- aynı kalmadı mı? Ta ki sanayi devrimi ve makinalaşmaya kadar. Şimdi de benzer bir dönüşüm yaklaşıyor. Bağbozumu ayının ilk gününde tarımla teknolojinin nasıl buluşabileceğini konuşalım.
Tarım deyince aklıma üç temel paydaş geliyor – üreticiler, tüketiciler ve çevre. İlki daha fazla ürün ve gelir hedefliyor. İkincisinin talebi ucuz ve kaliteli gıda. Nihayet çevre için daha sürdürülebilir teknikler ve optimum seviyede üretim-tüketim gerekiyor. Velhasıl çözmesi hayli zor bir denklem! Tarım teknolojisi alanındaki çalışmalar pastanın büyümesini sağlayarak en azından mecburi ödünleşmeleri (‘trade-off’) öteleyebilir.
Üreticilerle başlayalım. Tarlalardaki sensörlerden toplanan verinin bir ‘bulut’a aktarılması, bu ‘büyük veri’nin ‘yapay zeka’ tarafından analiz edilmesi ve iklime, toprağa ve ürüne has önerilerin sağlanması artık mümkün. Bunun verimliliğe etkisi zaten müthiş. Ama aynı zamanda sağlanan öngörülebilirlik sayesinde tedarik zinciri planlaması, ürün fiyatlaması, finansman ve sigorta gibi işlerin ne kadar kolaylaştığını düşünün! Yahut, çeşitli sebeplerden ekilemeyen toprakları robotlar işleyebiliyor, kontroller drone’lar vasıtasıyla yapılıyor. Arazilerin boş kalmamasının ötesinde işin insani tarafı da var. Mesela sadece yaşlı nüfusun (Japonya’da ortalama çiftçi 70 yaşın üzerinde!) kaldığı yerlerde tarımın geleceği veya çok cüz’i ücrete ağır şartlarda çalışan tarım işçilerininin hali.
Tüketicilerle devam edelim. Mesela bir gıdanın değer zinciri boyunca tüm seyahatini (hangi köydeki hangi ineğin sütü, nerede peynir yapılıp, ne zaman süpermarket şubesine gelmiş?) takip edebilmek büyük bir avantaj. Yahut dikey tarım uygulamalarının artmasıyla, evinize çok yakın bir yerde yetişen sebze-meyveyi uygun fiyata tüketebilme imkânı çok uzakta değil. Eski İstanbullular’ın yakın köylerde ve bostanlarda (Çengelköy, Yedikule) yetişen besinleri tüketmesi alışkanlığına teknoloji sayesinde geri döner miyiz dersiniz?
Elbette çevreyi unutmayalım. Ormanların tarla açmak için tahrip edilmesi (Amazonlar’daki dev yangınlar!), dünyadaki su kullanımının üçte ikisinin tarım için yapılması, ineklerin adeta birer termik santral gibi karbon salınımına sebep olması ilk akla gelen örnekler. Damla sulamadan Impossible Foods ve benzerlerinin geliştirdiği yapay etlere, bu konuda da pek çok ilerleme oluyor.
Unutmayalım, ‘düşük teknolojili sektör’ diye birşey olmaz, ‘teknolojiyi az kullanan sektör’ olur. Nitekim dijital dönüşümün belki de en büyük etkisi geleneksel sektörleri değiştirerek olacak. Türkiye gibi 82 milyon gıda tüketicisi bulunan, çalışan beş kişiden birinin tarımda istihdam edildiği, cennet gibi toprakları olan bir ülkede tarım bu sektörlerin başında geliyor. Nitekim büyük tarım ülkelerinden Hindistan 450 tarım teknolojisi start-up’ıyla potansiyelin farkında. Darısı başımıza!