11 Ağustos 2020
Tedarik zincirlerinin değişimi şirketler, şehirler veya ülkeler için bazen müthiş bir çöküş, bazen de altın bir fırsat. 500 yıl öncenin en parlak kenti Venedik’in Amerika’nın keşfi sonrasında giderek bir turist dükkanına dönüşmesi veya Singapur’un Asya’nın dünyaya eklemlenişini başarıyla değerlendirmesi ilk aklıma gelen örnekler.
Peki ya bugün de öyle bir değişim dönemindeysek?
Bence dört faktör böyle bir değişimi tetikliyor.
BİR: TİCARİ KORUMACILIK. ABD ve Çin arasında da gördüğümüz üzere küresel ticaret artık eskisi kadar serbest olmayabilir. Ülkeler arasında birebir anlaşmaların veya ticaret bloklarının (elbette en mühimi Avrupa Birliği) öne çıktığı bir döneme girmiş olabiliriz. Küresel firmalar alımlarını giderek müşterilerine coğrafi ve siyasi olarak daha ‘yakın’ yerlerden yapabilirler.
İKİ: ÇEVRE. Eskiden pek de sık rastlamadığımız doğa olaylarının giderek rutin hale gelmesi herhalde sizin de dikkatinizi çekiyordur. Sıcaklık rekorları, dev fırtınalar, büyük yangınlar birbirini izliyor. McKinsey Global Institute geçen hafta yayınladığı ‘Risk, resilience, and rebalancing in global value chains’ raporunda önümüzdeki on yıldaki ani duruşların firmaların altı aylık karını yok edeceğini tahmin etmiş. Hele de küresel ısınma sürerken uluslararası devler böyle risklere karşı durup beklemeyecekler. Tedarik zincirlerini ister istemez çeşitlendirecekler.
ÜÇ: PANDEMİ. Herhalde hiçbirimiz Korona kadar dramatik bir ‘stres testi’ düşünemezdik. Ama altı ay önce gündemimizde olmayan bir konu bugün neredeyse tüm kararlarımızı etkiliyor. Gelecekte de pandemilerle karşılaşacaksak iş modelleri şimdiden daha esnek ve dayanıklı hale gelmeli.
DÖRT: TEKNOLOJİ. Yazılım yapmak için Silikon Vadisi’nde veya film çekmek için Holywood’da olmanıza gerek yok. Google çalışanlarına 2021’in ortasına kadar evden çalışma izni verdi (Twiter’da bu izin süresiz). 3 boyutlu yazıcılar ile üretim giderek müşteriye çok yakın yerlerde yapılabilecek. Robotlar sayesinde ‘genç ve ucuz iş gücü’ avantajının önemi nispeten azalacak. Tüm bunlar hizmetler sektöründe ve imalat sanayiinde büyük bir dönüşümü kaçınılmaz kılıyor.
Bahsettiğim rapor dünya ticaretinin yüzde 16 ila 26’sının beş yıl içinde yön değiştirebileceğini (yerli üretime geçiş veya farklı coğrafyalardan satınalma) öngörüyor. Bu dönüşüme en yatkın alanlar ilaç, giyim, petrol ürünleri ve iletişim ekipmanları olarak belirtilmiş. Elbette her sektörün alt gruplarında farklı dinamikler olabilir.
İşletmelerimizin bu büyük dönüşümün farkında olması şart. Hele de döviz kazanmanın ne kadar kritik olduğunu tekrar anlamışken! Riskli gruptaki firmalar (müşteriye uzak, hakim pozisyon) coğrafi lokasyonlarında veya ürünlerinde çeşitlendirme yapmalılar. Sektörlerinde riskli kategoride rakipler görenler ise onların müşterilerine uygun çözümler sunarak acilen saldırıya geçmeliler. Alıcılar hesaplarını sadece mali değil stratejik risk yönetimi perspektifiyle yapacakları için ilginç karlılıklar yakalanabilir. Maharet doğru fırsat ceplerini bulmakta!