2 Haziran 2020 Salı
Napolyon’a esir aldığı bir general “Siz para için savaşıyorsunuz, bizse şerefimiz için” demiş. İmparator da “Doğru, herkes elinde olmayan için savaşır” demiş. “Para, para, para” sözüyle meşhur birisi için beklenen bir cevap. Acaba negatif faiz günlerini görse hala parayı temel bir eksik olarak görür müydü? Gelin bugün biz de bu konuya eğilelim ve paranın geleceğini konuşalım.
Aslında para birimlerinin adları bize eski tarihlerden beri paradan beklentimizi söylüyor: Güvence. Arzuladığımız itibarın kaynağı asırlarca iki kaynaktan geldi. Birincisi değerli bir maden (Orta Avrupa’daki gümüş madeninden gelen ‘dolar’) veya bu madenin ağırlığı ‘lira’. İkincisi siyasi iktidar (‘taç’ anlamına gelen crown veya bizdeki ‘tuğra’). Nitekim bugün de dolar, euro, yen gibi rezerv para birimlerinde belli bir siyasi güç ve kurumsal itibar arıyoruz.
Teknolojinin gelişimiyle pek çok şey gibi para da değişiyor. Kullanımın giderek elektronik ortama (EFT, kredi kartı vb) kaymasını ve uluslararası para akımlarının artmasını son otuz yılda peyderpey yaşadık. Ancak bugünlerde mesele iki farklı boyut kazandı: ‘programlanabilme’ ve ‘kripto paralar’.
Normalde para elektronik veya fiziksel olarak değiş tokuş edildiğinde işlem tamamlanır. Halbuki hayat tekil bir ana indirilemeyecek kadar karmaşık. Örneğin bir taşeronun hak edişini ne zaman tahsil edebileceği, vadesi gelmiş bir borcun ne zaman ödeneceği, bir sosyal yardımın hangi alanlarda harcanabileceği veya bir alım satım bedelinin ötelenmiş kısmının nasıl serbest bırakılacağı ‘anlık’ konular değil. İşte bu şarta bağlı ödemeleri artık akıllı kontratlar (o da başka bir yazı olsun!) marifetiyle programlayabiliyoruz. Bunun getireceği öngörülebilirlik (KDV alacağımı ne zaman tahsil edebilirim?), üçüncü taraf onayına ve bürokrasiye muhtaç olmama neticesinde zaman ve para tasarrufu ve kaynakların likit hale gelmesi (tıpkı ödeme günü belli vadeli çeki ticarette kullanmamız) gibi ciddi fırsatlar sunuyor.
İkinci konu kripto paralar. Arkasında herhangi bir siyasi güç olmayan bu para birimleri itibarlarını çok kişinin, dağıtık bir yapıda bir araya gelmesinden devşirmeyi hedefliyorlar. Yeni para emisyonunun kısıtlı olması (21 milyon bitcoin) ve tek bir merci tarafından yapılamaması (merkez bankası değil ‘veri madencileri’) nedeniyle geleneksel para birimlerinden ayrılıyorlar. Paranın değişim aracı, değer ölçüsü ve yatırım/tasarruf aracı olması fonksiyonlarını ne kadar yerine getirebilecekleri şimdilik meçhul.
Bir yandan korona sonrası merkez bankalarının adeta sınırsız para basmaları, öte yandan teknolojik imkanların artmasıyla para kavramı da değişiyor. Şirketlerimizin de politika yapıcıların da bu yeni dünyaya hazırlıklı olması şart.