TBMM Basın Toplantısı 13 Temmuz 2023
Saygıdeğer Basın Mensupları,
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 28. Yasama Dönemi’nin milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Dr. Cevdet Yılmaz’ın 2023 Yılı Ek Bütçe Sunuş Konuşması vesilesiyle beş konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi, hükümet kemer sıkmamak için vatandaşın boğazını sıkıyor.
Temizlik ürünlerinden elektronik cihazlara kadar pek çok kalemde katma değer vergisi oranları artırılıyor. Motorlu taşıtlar vergisi ikiye katlanıyor. Noter, pasaport ve benzeri harç bedelleri yükseltiliyor. Yani millete ceza kesiliyor, hayat daha da pahalı hale getiriliyor.
Unutmayalım, devletin parası yoktur. Para milletin parasıdır. Vergi salarak vatandaşın cebini yakmak ve borç alarak yarınlarımızın üzerine yük bindirmek, en son uygulanması gereken çözümlerdir. İlk adım kamuda tasarruftur.
Ancak hükümetin bu yönde hiçbir adımı bulunmuyor. Belli ki, lüks makam araçlarından vazgeçmek yerine vatandaşın aracının vergisini duble yapmak daha cazip gelmiştir.
Milletimizin temsil makamı TBMM’nin böyle bir tasarruf seferberliğine örnek olması için Meclis Başkanımız Sayın Numan Kurtulmuş’a yaptığım çağrıyı buradan tekrarlıyorum: Biz milletin vekilleri olarak hangi harcamaları kısalım, nelerden vazgeçelim?
İkincisi, külfet orta direğin sırtına yükleniyor.
Ünlü filozof Aristo, bundan 2.400 sene önce şöyle diyor:
“O halde en iyi politik topluluğun orta sınıf yurttaşlardan meydana geleceği ve orta sınıfın geniş, mümkünse diğer iki sınıfın toplamından veya her halükârda onların her birinden daha güçlü olduğu devletlerin en iyi yönetilmelerinin muhtemel olduğu açıktır.”
Orta direk her gün eriyor. İmkanları, fırsatları ve hürriyetleri zaten iyice daraldı. Şimdi ilave vergiler de onun sırtına yükleniyor.
2022 vergi tahsilatından bir örnek vereyim. Devletimiz tahakkuk eden 100 liralık verginin sadece 81 lirasını toplayabildi. Kayıt dışında olanlar, vergi matrahını düşük gösterenler veya çeşitli istisnalardan yararlananlar bu 100 lirada hiç yok!
‘Nasıl olsa af gelir’ diye vergisini ödemeyene veya cazip şartlarda borçlarını affettirenlere ödül var. Gelir vergisi maaşının kaynağında kesilen, kalan maaşını harcarken her adımda KDV ve ÖTV ödeyen orta direğe ise ceza var. 2023 ek bütçesindeki vergi artışının yarısı KDV ve ÖTV’den kaynaklanıyor.
Üçüncüsü, çalışan Türkiye’nin ayağına çelme takılıyor.
Kimse kusura bakmasın, dev kamu binalarının üzerine ‘vergi kalkınmanın temelidir’ yazmakla kalkınma olmuyor.
Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın 1992 İzmir İktisat Kongresi’ndeki sözlerini hatırlayalım:
‘Aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır.’
Maalesef bugün karşımızdaki bütçe kurumlar vergisini yükselterek, katma değer vergisini artırarak, damga vergisi ve harçlar yoluyla iş yapmayı daha maliyetli hale getiriyor. Kısaca, çalışan Türkiye’nin ayağına çelme takıyor.
Dördüncüsü, bir deprem de ekonomide yaşıyoruz.
Ek bütçe ile birlikte, 2023 için öngörülen faiz harcamaları 556 milyar lira. Üstelik bunun içinde KKM’nin maliyeti yok!
Ek bütçenin ana gerekçesi olan depremle alakalı harcamalar ise 527 milyar lira. Faiz yangını, depremin fiziki yaralarını sarmaktan daha büyük paraya maloluyor.
Bu vesileyle, 15 Şubat gecesine dönelim. Televizyonda milyar liraların havada uçuştuğu bağış kampanyasını hatırlayalım. 115 milyar lira kaynak toplandığı ifade edilmişti. Bu miktarın yüzde 80’inin kamu kurumlarından kamuya bağış şeklinde gerçekleşmesi acayip bir durumdu. Sağ cepten, sol cebe!
Ancak şimdi daha da acayip bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü sözkonusu paranın 30 milyar lirası ödenmemiş!
30 milyar ne kadarlık bir meblağ derseniz; motorlu taşıtlar vergisini duble yapınca geleceği umulan miktar! Yani deprem için vaat edilen ama tahsil edilemeyen bağışları bile vatandaş ödüyor diye düşünebiliriz!
Beşincisi, ülkemiz giderek bir komuta-kontrol ekonomisi haline geliyor.
Tecrübesinden, eğitiminden, yetkinliğinden, çalışkanlığından bağımsız olarak herkesin birbirine yakın ücretler alması…
Temizlik ürünlerini lüks sınıfına koyan yüksek vergiler…
İhracatçının dövizini ne yapacağına bile karışan aşırı regülasyonlar…
Bakkallık, TV işletmeciliği gibi faaliyetlerle meşgul olan bir devlet…
Bu komuta-kontrol ekonomisi tablosuna bakınca, merhum Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ın ‘bu kış komünizm gelebilir’ sözünü acı bir gülümsemeyle anımsıyorum!
Açık söyleyeyim. Hükümetin benimsediği bu yaklaşımın iki kaçınılmaz sonu olur: ekonomide fakirleşme, siyasette otoriterleşme.
Lütfen unutmayalım: iktisadi, siyasi ve toplumsal hürriyetler bir bütündür, parçalanamaz.
Değerli Basın Mensupları,
Sözlerimi tamamlarken, ekonomik sıkıntıların sayıdan ibaret bir konu olmadığını belirtmek isterim.
Yetersiz beslenen çocuklar;
Tahammülsüzlük sonucu yıkılan yuvalar ve yaşanan psikolojik sorunlar;
Artan hırsızlık ve uyuşturucu gibi vakalarla yükselen asayiş riski;
Ertelenen bakım-onarım ve yatırım çalışmalarıyla alınan riskler;
Borç sarmalına düşen vatandaşlarımız…
Tüm bunlar ekonomik sıkıntıların mağdurlarıdır.
Hükümeti, ülkemizi bu bilinçle idare etmelidir.
Bu çerçevede, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’e de özel bir çağrım var. Bilhassa bütçe açığının büyüklüğü ve enflasyon verileri konusunda, sayın bakanı görevi devralırken ortaya koyduğu şeffaflık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik prensiplerini uygulamaya davet ediyorum.
Değerli Arkadaşlar,
TBMM’deki ilk basın toplantıma katıldığınız için teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle, görev süremi, doğruları destekleyerek, eksikleri tamamlayarak ve yanlışları engellemeye çalışarak geçireceğimi ifade etmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.