TBMM Basın Toplantısı, 12 ARALIK 2023
Değerli basın mensupları,
Kıymetli vatandaşlarım,
Geçen hafta öz yurdunda garip, öz vatanında parya hâline getirilen vatandaşlarımızın hikayesini konuşmuştuk. Maalesef toplantımızın hemen ardından bunun iki acı örneğini yaşadık.
Birincisi, Yunus Emre Göçer. Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun ezdiği kurye kardeşimiz. Allah gani gani rahmet eylesin. Fail göz göre göre, elini kolunu sallayarak ülkemizden kaçmış. ‘Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu/ Gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu’ mısraını dilinden düşürmeyen yetkililer seyretmiş. Olan Göçer ailesine olmuş… Daha önce söyledim, tekrar söylüyorum: itibar lüks makam araçlarında, dev kamu binalarında değil; adaleti ayakta tutmakta, vatandaşının hakkına sahip çıkmakta!
Diğeri Tunahan Yılmaz. Geçen hafta Meclis çatısı altında başıboş köpek sorununu dile getirmemin ertesi günü, Ankara’nın göbeğinde, başıboş sokak köpeklerinin parçaladığı, 4. sınıf öğrencisi evladımız. Kendisi yoğun bakımda. Şükür ki durumunun iyiye gittiğine dair haberler alıyoruz. Acil şifalar diliyorum. Geçen hafta da söyledim, başıboş köpek meselesi halının altına süpürülecek bir konu değildir! Sayın Cumhurbaşkanı artık adım atacaklarını söyledi. Takipçisi olacağız. Bu vesileyle merkezi ve yerel idareleri kalıcı çözüm için acil harekete geçmeye davet ediyorum.
Gelelim bu haftaki konumuza: asgari ücret.
Asgari ücret görüşmeleri dün başladı. İnşallah, çalışanlarımıza nefes aldıracak, hem hızla eriyip gitmeyecek hem de kayıt dışına kaçışa yol açmayacak bir seviye belirlenir.
Asgari ücret doğrudan 7 milyona yakın, dolaylı olarak da tüm özel sektör çalışanlarımızı ilgilendiren bir konu. Ancak maalesef genelde tek bir boyutta ele alınıyor: kaç lira? Bu elbette anlaşılabilir bir şey. Ancak konu kapsamlı. Kaş yaparken gözü çıkarmamak, yaratıcı çözümler geliştirmek gerek. Yedi farklı açıdan ele alalım.
I.
Birincisi: Asgari ücret, açlık sınırının altında.
Bakın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı asgari ücreti nasıl tanımlıyor: “İşçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek ücrete asgari ücret denilmektedir”.
Bugünkü asgari ücretle, bırakın giyimi, kültürü, vatandaşlarımız mutfak alışverişini bile karşılayamıyor. TÜRK-İŞ’in Kasım ayı araştırmasına göre açlık sınırı aylık 14 bin lira, yoksulluk sınırı 46 bin lira. Bekar bir çalışanın bile yaşama maliyeti aylık 18 bin lira olmuşken, insanlardan asgari ücretle aile geçindirmeleri bekleniyor. Hükümete sesleniyorum: ‘Türkiye Yüzyılı’ndan anladığınız, açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya çalışan insanlar mıdır?
Bakın, asgari ücrette 350-400 dolar seviyesini bir türlü kıramıyoruz. Yapılan zamlarla 400 doların üzerine kısa süreli çıkılıyor ancak kurun yükselmesiyle birlikte yine 300-350 dolar seviyelerine dönüyoruz. Bir mukayese için söyleyeyim: Dünyanın ucuz işgücü deposu denen Çin’in Şangay şehrinde asgari ücret aylık 370 dolar seviyesinde. AB ülkeleri arasında en düşük asgari ücret verilen ülkeyiz. Komşumuz Bulgaristan’da asgari ücret 400 dolar seviyesinde. Saatlik asgari ücret sıralamasında, 36 OECD ülkesi arasında 28’inci sıradayız.
Ucuz işgücü, ucuz ülke, ucuz para birimi diye diye ülkemizi vasatistan, vatandaşlarımızı da parya haline getirdiler. Vasatistan olmayı da parya olmayı da reddediyorum!
II.
İkincisi: Asgari ücrete yapılan zam, enflasyon karşısında birkaç ay içinde eriyor.
Maalesef asgari ücrete yapılan zammın bereketi birkaç ay ancak sürüyor. Meseleyi somutlaştırmak için bir hesaplama yapalım. Bu sene başında belirlenen net asgari ücret 8 bin 506 liraydı. Haziran ayına geldiğimizde, asgari ücretli bir çalışanın enflasyondan arındırılmış, reel ücreti 7 bin 100 liraya kadar gerilemişti.
Sonra bir ara zam yapıldı. Net asgari ücret 11 bin 402 liraya çıktı. Tabii ki bu zam da enflasyon karşısında direnemedi. Kasım ayı itibarıyla, ara zamma rağmen asgari ücretlinin reel seviyesi yeniden 7 bin 100 lira seviyesinde.
Daha önce de birçok kez söyledim. Yine söyleyeyim: enflasyonu düşürmeden, vatandaşın alım gücünü artıramazsınız. Ara zamlarla, TÜİK’in makyajlı enflasyon verileriyle ancak vatandaşın gözünü boyadığınızı sanırsınız. Ama cebindeki para her geçen gün eriyip pul olan vatandaş buna da kanmaz. Asgari ücretlinin alım gücünü yükseltmenin tek yolu enflasyonla sözde değil özde bir mücadeledir.
III.
Üçüncüsü: Asgari ücret artık genel ücret hâline geldi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına göre “Asgari ücret, uygulamada verilebilecek en düşük ücrettir”. Yani, asgari ücret, mesleki veya teknik becerisi olmayan, iş deneyimi az çalışanlara başlangıç ücreti olarak verilir.
Zaten dünya uygulamaları da bu yönde. İspanya’da asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 1. Almanya’da asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 6,5. Bulgaristan’da asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 14. Bizde ise bu oran, sıkı durun: yüzde 40!
Bu kazanç eşiğini asgari ücretin yüzde 20 fazlasına taşırsak, bu oran yüzde 50’yi aşıyor. Yani yaklaşık 12 milyon kayıtlı çalışan, ayda 14 bin liranın altında maaş alıyor. Bazı kayıt dışı çalışanlar, ya da kazancının bir kısmını elden iade edenler asgari ücretin bile altında kazanıyor. Bu meseleler kadın çalışanlar açısından daha da yaygın.
Bir başka örnek vereyim. TEPAV’ın araştırmasına göre, özel sektörde çalışanların yüzde 91’i asgari ücretin iki katının altında kazanıyor. DİSK-AR’ın TÜİK verilerini baz alarak yaptığı hesaplamaya göre bu seviye yüzde 82. Yani bugün itibariyle, özel sektörde çalışan her 10 kişiden 8 veya 9’u ayda 23 bin liranın altında kazanıyor.
Değerli arkadaşlar, bu orta direğin yok olması demektir.
İki kişi, iyi maaşla çalışan bir ailenin, yoksulluk sınırında yaşaması demektir.
Bırakın iki anahtarı, yani ev-araba almayı hayal etmeyi, ayın sonunu getiremeyen milyonlarca insan demektir.
Unutmayalım: ekonomi sadece rakamlar değil, hayatın ta kendisidir!
VI.
Dördüncüsü: Yıllar içinde ücretler, asgari ücrette buluşuyor.
2007’de Türkiye’de ortalama ücret asgari ücretin 2,4 katıyken bugün bu oran 1,7’ye gerilemiş durumda. Yani, asgari ücret açlık sınırına doğru, ortalama ücretler de asgari ücrete doğru baskılanıyor.
Bunun doğal sonucu; tecrübe, çalışkanlık, eğitim gibi kriterlerin para etmemesi, anlamsızlaşmasıdır. Bunun doğal sonucu; kolay para hevesinin, kredi batağının her yanı kanser gibi sarmasıdır.
Kötü ekonomi idaresinin neticesi, sefalettir. Kötü ekonomi idaresinin neticesi, vasatlıktır. Kötü ekonomi idaresinin neticesi, ahlaksızlıktır.
V.
Beşincisi: Asgari ücretli çalışanlar, daha yüksek maaşlı işlere geçemiyor. Asgari ücret kalıcı hâle geliyor.
Değerli arkadaşlar, asgari ücret demir atılacak bir liman değildir. Bir merdivenin ilk basamağıdır.
Ancak ülkemizde asgari ücretten çıkmak çok zor duruma geldi. İş hayatına asgari ücretle başlayan milyonlarca insanımız, yıllarca deneyime rağmen daha yüksek ücretlere erişemiyor. Asgari ücret kalıcı hâle geliyor. Nitekim TEPAV’a göre 2013-2021 dönemi boyunca her 4 asgari ücretliden 3’ü, bir yıl sonra da asgari ücret kazanmaya devam etmiş.
Bu durum, yoksulluğun kalıcı hale gelmesi demektir. Nesiller arası adaletsizliğin artarak devam etmesi demektir. Okuyarak, çalışarak kazanmanın, sınıf atlamanın yeniden mümkün olduğu bir işgücü piyasası yaratmak mecburiyetindeyiz.
VI.
Altıncısı: Asgari ücretin refah etkisi şehirden şehire, bölgeden bölgeye çok değişiyor.
İllerimiz arasında çok ciddi yaşam maliyeti farklılıkları var. Örneğin, Endeksa verilerine göre bazı illerimizde 8-9 bin lira civarında olan aylık ortalama kira ücreti, İstanbul’da 17 bin, Ankara’da 14 bin liranın üzerinde. Asgari ücretin kiraya bile yetmediği illerimiz var.
Bu gerçeği iktidar da kabul ediyor. Nitekim geçen hafta Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen Torba Yasa’da, İstanbul’a taşınan BDDK personeline “hayat pahalılığı” gerekçe gösterilerek ek tazminat verilmesi maddesi vardı.
TÜİK’e kulak verelim. Temel gelir kaynağı maaş, ücret, yevmiye geliri olan hane halklarına bakmışlar. Gelirlerin yüzde 22,5’ini ulaşıma, yüzde 21’ini gıdaya ve yüzde 21’ini konut ve kira harcamalarına ayırıyorlar. Bu üç temel kalem aylık gelirlerinin yaklaşık üçte ikisine tekabül ediyor. Şaşırtıcı değil.
Bir tarafta, ortalama aylık kiranın 17 bin lira olduğu, işe gitmek için vesait değiştirilen, gıda fiyatlarının yüksek olduğu İstanbul var. Diğer tarafta kiranın 8-9 bin lira olduğu, işe tek vesaitle gidilen, gıda fiyatlarının nispeten az olduğu başka şehirlerimiz. Her iki yerde çalışan insan da aynı asgari ücreti alıyor. Bu adil bir yaklaşım mı?
Bugün ABD’de, Kanada’da, Çin’de şehirlere göre farklı asgari ücretler var. Mesela ABD’de 100’den fazla farklı asgari ücret bulunuyor. Mesela Çin’de bazı bölgelerde, değişen ekonomik koşullara göre üç veya dört farklı asgari ücret seviyesi bulunuyor.
Biz de farklılaşan ihtiyaçlara ve ekonomik koşullarına göre asgari ücreti daha yaratıcı şekilde ele alabiliriz. Biliyorsunuz, hükümet dünyadaki millî gelirdeki sıralamamızı yüksek göstermek için satın alma gücü paritesini kullanıyor. O halde, asgari ücrette de illerimiz arasındaki satın alma gücü paritesi farkını göz önüne almak düşünülebilir.
VII.
Yedincisi: Asgari ücreti hükümet belirliyor, özel sektör ödüyor.
Asgari ücreti hükümet açıkladığı için sanki iktidar kendi kesesinden bir şey bahşediyor havası var. Bu çok yanlış. Zaten, kamuda asgari ücretle çalışan kimse yok. Yani hükümet kimseye bu ücreti ödemiyor. Asgari ücreti özel sektör işverenleri ödüyor. Yani hükümet, başkasının kesesi üzerinden maaş dağıtıyor.
İşveren deyince, aklınıza holdingler gelmesin. Bu maaşı sokağın köşesindeki esnaf Hamdi Efendi, KOBİ’sini büyütmeye çalışan İsmail Bey, girişimini ayağa kaldırmaya çalışan Ayşe Hanım ödüyor. Unutmayalım, ülkemizde 10 kişiden 7’sini KOBİ’ler istihdam ediyor! Asgari ücret seviyesini belirlerken, bu işletmelerin hayatını sürdürmesini ve kayıt dışına kaçmasını da göz önüne almamız gerekiyor.
Bu konunun bir de hürriyetler tarafı var. Hükümet 5 milyon memurun maaşını, 16 milyon emeklinin maaşını, 7 milyon asgari ücretlinin maaşını, dolaylı yoldan milyonlarca özel sektör çalışanının maaşını belirliyor. Açık söyleyeyim: toplumun dörtte üçünün maaşını belirleyen bir hükümet, aslında her şeyi belirliyordur. İktisadi, toplumsal ve siyasi hürriyetler bir bütündür.
Kıymetli vatandaşlarım,
Değerli basın mensupları,
Asgari ücreti belirlerken hassas bir denge kurmaya mecburuz. Vatandaşımızı fukaralık ve sosyal yardıma, işletmelerimizi iflasa ve kayıt dışına mahkûm edemeyiz.
Elbette asgari ücret milyonlarca insanımızı enflasyona ezdirmeyecek, vatandaşlarımızı insan onuruna yaraşır bir hayat standardına ulaştıracak bir seviyede olmalı.
Rakamları da vereyim: son asgari ücret zammından beri, yılın ikinci yarısındaki enflasyon yüzde 40. Önümüzdeki sene için devletin topladığı vergi ve harçlarda uygulayacağı artış oranı yüzde 58 buçuk.
Bu vesileyle, gerçekleşen değil, beklenen enflasyon meselesine de değineyim. İTO Başkanı Sayın Şekip Avdagiç zam oranının bu şekilde belirlenmesi gerektiğini söyledi. Eğri oturalım, doğru konuşalım: Türkiye’de hedef enflasyonun bir ciddiyeti yok. Merkez Bankası’nın enflasyon raporunun 2023 için kullandığı ifadeleri hatırlayalım: 26 Ocak: yüzde 22. 27 Temmuz yüzde 58. 2 Kasım yüzde 65. Bu şekilde bir zam belirlemek, geniş toplum kesimlerini fakirleştirmek olur.
Öte yandan, asgari ücret ülkemizde 10 kişiden 7’sini istihdam eden KOBİ’leri ‘hayatını sürdürmek mi, kayıt dışına kaçmak mı?’ açmazına mahkûm etmemeli. Üstelik, tüm çalışanları tecrübesinden, çalışkanlığından, eğitiminden bağımsız şekilde aynı ücret seviyesinde toplarsak, bunun sonu vasatlaşma olur.
Değerli arkadaşlar; paryalığın da vasatlığın da karşısına dikilmeye mecburuz.
Bu çifte tuzaktan kurtulmanın yegâne yolu, daha nitelikli işlere daha yüksek ücretlerin ödendiği, daha çok gayret edenin daha çok kazandığı bir işgücü piyasası yaratmak. Bunun için;
Rant yerine üretim, yatırım ve istihdamı koyan;
Vasatlık yerine dünyayla yarışmaya odaklanan;
Ucuzculuk ve fasonculuk yerine katma değer ve markalaşmayı hedefleyen;
Kontrol-kumanda ekonomisi yerine hür teşebbüsü rehber alan; ve
Çıkar lobileri yerine ekonomimizin dinamosu KOBİ’leri destekleyen bir Kalkınma Seferberliği’ni hep birlikte başarmak zorundayız. Başaracağız.
Basın toplantımıza katıldığınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum