TBMM Basın Toplantısı, 3 Temmuz 2024
Değerli basın mensupları, kıymetli vatandaşlarım;
Bugün reel sektörümüzdeki büyük yangını konuşmak üzere huzurunuzdayım.
Sayın Hazine ve Maliye Bakanının makroekonomik verilerle anlattığı gül bahçesine bakmayın. O bir paralel evrende yaşıyor. Halbuki organize sanayi bölgelerinde, küçük sanayi sitelerinde, esnaf çarşılarında büyük bir yangın var.
Suspus olmuş iş dünyası dernekleri bu yangını konuşmuyor olabilir.
Sadece küresel finans merkezlerine kulak veren iktidar bu yangını görmüyor olabilir.
Vatandaşla teması tamamen kopmuş, makam araçlarıyla ve koruma çemberleriyle ulaşılmaz hale gelmiş hükümet bu yangını hissetmiyor olabilir.
‘Sesimizi duyan yok mu!’ diye çırpınan vatandaşımız umutsuzluğa teslim olmasın. Sesinizi duyan var. Derdinizi hisseden var. Ne yaşadığınızı bilen var. Sizin sesinizi, sizin meclisinizde bıkmadan, usanmadan duyuracağız.
I.
Değerli arkadaşlar,
Reel sektör yangını bir değil üç yerde çıktı: kredi kıtlığı, yüksek faiz ve tahsilat sıkıntısı.
Birincisi, kredi kıtlığı. Mesela KOBİ kredilerini ele alalım. Geçen Haziran’dan bugüne, bir yıllık artış yüzde 30. TÜİK verileriyle bile enflasyonun yüzde 75 olduğunu düşünürsek, bu ciddi bir daralma demek! Neticede, yüksek enflasyon ortamında işletme sermayesi ihtiyacı her geçen gün artan firmalar için tehlike çanları çalıyor.
İkincisi, hasbelkader bulunan paranın çok pahalı olması. Ticari kredi faizleri yüzde 65 mertebesinde. KOBİ kredi faizleri yüzde 50’nin üzerinde. Esnaf kefalet kredilerinin oranları çok daha düşük. Ancak o faizlerde de iki kata varan artış yapıldı. Üstelik bu faiz artışından, daha önce çekilen ve ödemesi devam eden esnaf kredileri de etkilendi. Bilin bakalım esnaf temsilciliğinden gelen iktidar milletvekillerinin buna tepkisi ne oldu: ‘bu sadece cüzi bir artış’ ve ‘feveran edecek bir şey değil’!
II.
Buradan hükümete sesleniyorum.
‘Faiz haramdır’ diye çıktığınız yol, ‘nas var nas!’ diye çıktığınız yol, ‘verin yetkiyi görün faizle nasıl mücadele edileceğini’ diye çıktığınız yol, bakın bizi nereye getirdi.
Fahiş fiyata mal satmakla suçladığınız esnafı fahiş faize mahkum ettiniz. Bu milletin üreten kesimini adeta tefecilerin eline düşürdünüz. Faiz lobisi nerede diye herkes merak etti, meğer hükümetin ta kendisiymiş!
III.
Yangının çıktığı üçüncü yer ise, tahsilat sıkıntısı.
Merhum Üzeyir Garih ile henüz üniversite öğrencisiyken tanışmıştım. Verdiği örnek hala aklımda. ‘İşadamı üç top oynayan cambaz gibidir. Bu toplardan ikisi, yani satışlar ve kâr lastiktir. Ancak biri, yani nakit akışı camdandır. Lastik toplar yere düşse de tekrar yükselir. Ama cam top yere düşerse kırılır ve oyun biter. Yani şirketler, kârsızlıktan değil nakitsizlikten batar.
Bugün tam da bunu yaşıyoruz. Yerli ve milli icadımız olan vadeli çeki ele alalım. Biliyorsunuz çekini ödemek bir tüccarın en temel itibar göstergesidir. Bir işletmenin çekinin yazılması, yani ödenmemesi, orayı ciddi sıkıntıya sokar. Bu yüzden çekler ya zamanında ödenir ya da karşılıklı rızayla ertelenir. Tam da bu yüzden karşılıksız çek istatistiklerine hep dikkatle bakarım.
Maalesef karşılıksız çek oranlarında ciddi bir artış var. 2022’de bin çekten sadece 7’si ödenmezken, bu oran artık neredeyse iki katına çıktı. Bunun sonucu olarak, bu yılın ilk beş ayındaki karşılıksız çek tutarı, geçen yılın tamamı kadar oldu. Üstelik gününde ödenmeyen çeklerin sonradan ödenme oranı yüzde 15’in altına düştü. Geçtiğimiz yıllarda bu yüzde 25 idi.
IV.
Tüm bunların acı neticesini, konkordato, şirket kapanışı ve icra-iflas dosya sayısında görüyoruz. Ekonomik program sayın bakanın söylediği gibi ‘tıkır tıkır işliyor’ mu, gelin bir bakalım.
Konkordato, bir şirketin ‘durumum kötü, borçlarımı ödeyemiyorum, mahkeme kararıyla borçlarımı yapılandırmak istiyorum’ demesi anlamına geliyor. Bu zahmetli bir süreç. Öyle ha deyince kalkışılacak bir şey değil. Nitekim bir sürecin maliyeti en az 3 milyon lira. Buna rağmen, bu yılın ilk beş ayında 500 geçici mühlet, 200 kesin mühlet konkordato kararı verildi. Geçen yılın tamamında bu kadar geçici mühlet kararı alınmıştı!
Gelelim şirket kapanışlarına. Bu yılın ilk beş ayında 10 bin şirket kapandı. Geçen seneye göre yüzde 30’luk bir artıştan bahsediyoruz. Bu durumun ‘yaratıcı yıkım’ ile de bir alakası yok. Zira yılın ilk beş ayında kurulan şirket sayısı da geçen yıla göre yüzde 15 azalmış. Yani daha fazla şirket ölüyor, daha az şirket doğuyor. Hür teşebbüsümüz büyüyeceğine küçülüyor.
Son olarak, icra ve iflas dosyalarında da benzer bir tablo var. Toplam toplam icra ve iflas dosyası sayısı 40 milyon! Sadece 2023’de açılan yeni dosya sayısı 14 milyon! Reel sektör alacak takibi yapmaktan iş yapamaz halde!
V.
Buradan Hazine ve Maliye Bakanına sesleniyorum. Sayın bakan, sizi uyarıyorum.
Hayat makro verilerden, milyar dolarlardan, baz puanlardan, yabancı yatırımcıya yapılan sunumlardan ibaret değil.
Bilakis, ülkemizin nabzı organize sanayi bölgelerinde, küçük sanayi sitelerinde, esnaf çarşılarında atar.
Açık söyleyeyim: Türkiye’nin çarkları durmak üzere.
Bunun neticesi ekonomik yıkımdır. Kaybolan aş, kaybolan iştir. Orta direğin belinin tamamen kırılmasıdır. Kıt kanaat geçinen vatandaşın kemerini iyice sıkmasıdır. İş arayan gencin ümidinin tükenmesi, çok kötü şartlara razı olmak zorunda kalmasıdır.
Bunun neticesi toplumsal sıkıntıdır. Aile içi huzursuzluktur. Kurulamayan yuvalardır. İşveren ve çalışan arasındaki çalışma barışının bozulmasıdır. Gaspın, hırsızlığın, ahlaksızlığın, uğursuzluğun artmasıdır. En ufak şeyde patlamaya hazır barut fıçısı gibi gezen, mutsuz insanlardır. Sokakta bir Allah’ın kulunun gülümsememesidir.
Bunun neticesi memleketimizin üretici kapasitesini sakatlamaktır. Yarın öbür gün işler düzeldiğinde ayağa kalkmamızın güçleşmesidir. Ekonomist Özge Öner’in deyimiyle: ‘Her çıkan yetişmiş eleman, her kaybolan kontak, her zamanında yapılmamış yatırım, vazgeçilmiş her AR-GE gelip karşımıza bir kapasite noksanlığı olarak dikilecektir. Ekonomi döngüseldir. İlelebet devam etmeyecek bu parasal sıkılaştırma sürecini takiben dünya yeniden kurulurken, böyle giderse Türkiye orada yerini alamayacaktır.’
VI
Değerli basın mensupları, kıymetli vatandaşlarım;
Şartlar çok zor, biliyorum. Ancak lütfen ümidinizi kaybetmeyin.
Türkiye, bir kalkınma seferberliği ile bunları aşar. KOBİ’sinin tırnaklarıyla kazıyarak inşa ettiği birikime de sahip çıkar. Esnafın ilmek ilmek dokuduğu işini de ayakta tutar. Dinamik girişimcilerinin prangalarını da çözer. Neticede bolluk ve bereketi de getirir.
Bunun için ülkeyi idare edenlerin tercihlerinin net olması gerekiyor. Benim tarafım net:
New York’un değil Balıkesir’in, Londra’nın değil Konya’nın, Hong Kong’un değil Diyarbakır’ın tarafındayım.
Milyarların, dolarların, baz puanların değil, üretimin, ihracatın, istihdamın tarafındayım.
Lobilerin değil, KOBİ’lerin, girişimcilerin, orta direğin tarafındayım.
Carry trade’in değil, reel sektörün tarafındayım.
Ve elbette başka hiç kimsenin değil, her zaman milletimin tarafındayım.
Basın toplantımıza katıldığınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.