TBMM Genel Kurul, 25 Temmuz 2023
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Modern Türkiye’nin tapu senedi Lozan Barışı’nın 100’üncü yıl dönümü vesilesiyle başta Büyük Atatürk olmak üzere bütün İstiklal Harbi kahramanlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum.
Bugün Hükûmet kemer sıkmasın diye boğazı sıkılan vatandaşımızın hakkını savunmak için buradayım. Bugün ekonomik başarısızlığın tüm külfetini üstlenen orta direğin temsilcisi olarak karşınızdayım. Bugün ayağına çelme takılan KOBİ ve girişimcinin yani çalışan Türkiye’nin sesi olmak için karşınızdayım. Bugün komuta kontrol ekonomisi hâline getirilen ülkemizi hür teşebbüs odaklı bir kalkınma seferberliğine davet etmek için karşınızdayım ve bugün âdeta bir afet yaşatılan ekonomimizin güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir modele kavuşması için karşınızdayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birincisi, Hükûmet kemer sıkmamak için vatandaşımızın boğazını sıkıyor. Son alınan kararlarla temizlik ürünlerinden elektronik cihazlara kadar pek çok kalemde katma değer vergisi oranları arttırıldı; motorlu taşıtlar vergisi duble yapıldı, noter, pasaport ve benzeri harç bedelleri yükseltildi. Millete ceza kesildi, hayat daha da pahalı hâle getirildi.
Değerli arkadaşlar, unutmayalım, devletin parası yoktur; para, milletin parasıdır. Vergi artırarak, vatandaşın cebini yakmak veya borç alarak yarınlarımızın üzerine ipotek bindirmek en son uygulanması gereken çözümlerdir. İlk adım kamuda tasarruftur ancak görüyoruz ki Hükûmetin gündeminde tasarruf yok, vergi var.
İkincisi: Ekonomideki başarısızlığın tüm külfeti orta direğin sırtına yükleniyor. Milletimizin çimentosu, demokratik hukuk devletinin garantörü, sağlıklı kalkınmanın dinamosu orta direk her gün eriyor. İmkânları, fırsatları ve hürriyetleri zaten iyice daraldı, çocuğuna düzgün bir eğitim aldırması çok zor. Bir zamanlar hedefi olan bir ev, bir araba yani iki anahtar artık hayal bile değil. “Tweet” atarken bile yazıp yazıp siliyor ama bu yetmedi, milyarlık ilave vergiler sırtına yüklendi. Seçim gününü hatırlayalım: Litresi 20 lira olan benzin bugün 34 liraya vardı; bu, iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demek. Ama bu da yetmedi, 500 küsur milyar liralık kur korumalı mevduatın tüm faturası orta direğe çıkarıldı. Masal kahramanı Robin Hood’u bilirsiniz, zenginden alıp fakire verirdi, bizim Hükûmet orta direkten alıp zengine veriyor. Maalesef, Hükûmetin gündeminde orta direk yok, servet transferi var.
Üçüncüsü: KOBİ’ye, girişimciye ve kısacası tüm çalışan Türkiye’ye çelme takılıyor. Kimse kusura bakmasın, binalara “Vergi kalkınmanın temelidir.” yazmakla kalkınma olmuyor, lüks makam araçlarıyla da itibar sağlanmıyor. Merhum Turgut Özal’ın 1992 İzmir İktisat Kongresi’ndeki sözlerini hatırlayalım: “Aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır.” Ülkemizde 85 milyon kişiyiz, sadece 31 milyon kişi çalışıyor. Bunun 5 milyonu kamu personeli, 16 milyon emeklimiz var. Her sene 1 milyon arkadaşımıza iş bulmamız lazım, çalışma çağına geliyorlar. Yani özel sektörde istihdamı artırmak ekonomimiz için temel bir öncelik. Açık konuşalım, ekonomimizin çıkış yolu döviz bulmak değil döviz kazanabilmek. Ama bunu yapacak olan hür teşebbüsü desteklemek de devletin görevi fakat maalesef, Hükûmet, kurumlar vergisini, katma değer vergisini, damga vergisini ve harçları yükselterek iş yapmayı iyice maliyetli hâle getiriyor. Çeşitli düzenlemelerle girişimcinin ayağına pranga takıyor, hatta ona rakip oluyor. Serbest rekabet ortamını sağlamak yerine kendi yakınlarına imkânlar sunuyor. Velhasıl, Hükûmetin gündeminde KOBİ’ler yok, çıkar lobileri var.
Dördüncüsü: Ülkemiz giderek bir komuta kontrol ekonomisi hâline geliyor. Tecrübesinden, eğitiminden, yetkinliğinden, çalışkanlığından bağımsız olarak herkes aynı ücreti alıyor. Temizlik ürünlerini bile lüks sınıfına koyan vergiler geliyor. İhracatçının dövizini ne yapacağına karışan düzenlemeler geçiriliyor. O esnada devletimiz bakkallık yapmakla, televizyon kanalı işletmekle meşgul. Tüm bu komuta kontrol ekonomisi tablosuna bakınca merhum Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın “Bu kış komünizm gelebilir.” sözünü acı acı anımsıyorum. Arkadaşlar, unutmayalım, siyasi, iktisadi ve toplumsal hürriyetler bir bütündür, bunlar parçalanamaz ama Hükûmetin gündeminde hür teşebbüs yok, ekonomide fakirleşme, siyasette otoriterleşme var.
Beşincisi: Ekonomide bir afet yaşıyoruz. Ek bütçeyle birlikte 2023 için öngörülen faiz harcamaları 556 milyar lira. Bunun içinde kur korumalı mevduat yok. Ek bütçenin ana gerekçesini hatırlayalım; hepimizi yasa boğan deprem. Depremle alakalı harcamalarsa 527 milyar lira. Yani faiz yangını, depremin fiziki yaralarını sarmaktan daha büyük bir paraya mal oluyor. Bu vesileyle depremde kaybettiğimiz kardeşlerimizi, vatandaşlarımızı da rahmetle anıyorum. Benzer bir tabloyu enflasyonda da görüyoruz. Açık konuşalım, enflasyon hırsızlıktır. Geçen sene 200 liralık banknotla yani en büyük banknotumuzla 2 kilo peynir alabiliyorduk, şimdi bunun 1 kilosu cebimizden gitti. Enflasyon ahlaksızlıktır, tasarrufu cezalandırır, borcunu ödemeyeni ödüllendirir, millî parayı pul eder. Enflasyon fakirleşmedir; fiyatlar asansörle yukarı çıkar, vatandaşın ücretleri kan ter içinde aşağıdan merdivenle yetişmeye çalışır, yetişemez. Ama Hükûmetin gündeminde yapısal çözümler yok, günü kurtarma var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuştuklarımız sayıdan ibaret bir konu değil. Bu başarısızlık tablosunun neticesi, yetersiz beslenen, gelişemeyen çocuklarımız; tahammülsüzlük sonucu yıkılan yuvalar ve yaşanan psikolojik sorunlar; artan hırsızlık ve uyuşturucu gibi asayiş vakaları; ertelenen bakım onarım ve yatırım çalışmaları neticesinde aldığımız kaza riskleri; borç sarmalına düşen vatandaşlarımız. Hükûmetin ekonomiyi bu insani bilinçle idare etmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir çukurdan çıkmanın ilk adımı daha derine doğru kazmayı bırakmaktır. Hepimizi meselenin adını net koymaya davet ediyorum. “Zam” değil “fiyat ayarlaması” veya “ekonomik daralma” değil “negatif büyüme” gibi laf cambazlıklarına lüzum yok, kendimize dürüst olalım. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’i görevi devralırken ortaya koyduğu şeffaflık, hesap verebilirlik ve ön görebilirlik prensiplerini uygulamaya davet ediyorum; bunu yapmaya lütfen enflasyon verileriyle başlasın, TÜİK’in enflasyon verilerine bir baksın. Merkez Bankası Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan’ı milletimizin alın teriyle biriktirdiği rezervlere sahip çıkmaya davetediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken tüm bunlara mahkûm olmadığımıza dair inancımı ifade etmek isterim. Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi gerçekleştirebiliriz. Bir kalkınma seferberliğiyle yatırımı, üretimi, ihracatı ve istihdamı artırabiliriz. Elbirliğiyle yarına atılım yapabilir, çağ atlayabiliriz. Türkiye, bugün yaşadıklarımızdan çok daha iyisini başarabilir ve inşallah başaracaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.