TBMM Basın Toplantısı, 11 Kasım 2023
Saygıdeğer Basın Mensupları,
Kıymetli Vatandaşlarımız,
Sevgili Gençler,
Geçen hafta üniversitelerimiz açıldı. Hayırlı olsun.
Bu sene 900 bini örgün eğitim, bir o kadarı da açık öğretimde olmak üzere 1 milyon 800 bin gencimiz üniversiteye başladı. Böylece, örgün eğitimde 4 milyondan fazla, toplamda ise 7 milyona yakın üniversite öğrencimiz oldu. Yani, ülkemizdeki her 100 yetişkinden 12’si üniversiteli.
Hepsine derslerinde ve öğrencilik hayatlarında başarılar diliyorum.
Maalesef genç arkadaşlarımız hayatlarının en güzel ve heyecanlı dönemine büyük bir kaygı ve umutsuzluk içinde giriyorlar. Kendilerini yalnız, yenik ve hatta çaresiz hissediyorlar.
Evlatlarını üniversiteye gönderen aileler ise hem gururlanıyorlar hem de sırtlarına yüklenen maddi yük sebebiyle kara kara düşünüyorlar. Üstelik gençlerin geleceği için endişeleniyorlar.
Bugün öğrencilerimizle ve aileleriyle biraz dertleşmek, onların sorunlarını ve taleplerini dile getirmek ve çözüm yollarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gelin bunları üç başlık altında ele alalım: imkânlar, fırsatlar ve hürriyetler
İmkânlarla başlayalım…
Öğrencilerimizin en temel ihtiyacı bugün en büyük soruna dönüşmüş durumda: barınma.
Maslov’un ihtiyaçlar piramidinin ilk basamağı olan barınma, hükümetin kendi eliyle yarattığı kriz ve kötü yönetim nedeniyle büyük bir mesele haline geldi. Ailelerinden farklı şehirlere giden binlerce üniversite öğrencisi, barınma sorununu çözebilmek için çırpınıyor.
Eldeki seçenekler belli:
Şanslı olanlar KYK’nın veya kazandıkları üniversitelerin yurtlarında kalıyorlar. Ancak bazı öğrenciler kontenjan yetersizliğinden bu yurtlara giremiyor, girebilenler ise kötü şartlarla mücadele ediyorlar.
Mesela, bundan 25 yıl önce Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciyken kaldığım yurtta bugün bir odada 12-15 kişi üçlü ranzalarda yaşıyor. Gençlerimizin, benden bir kuşak sonra daha kötü şartlara mahkûm edilmesine ben de öğrenciler de aileler de razı değiliz.
Özel yurtlar ise ateş pahası. Seçim bölgem Balıkesir’de özel yurt ücretleri aylık 5 bin ile 10 bin lira arasında. İstanbul’da bu miktar 30 bin liraya kadar çıkıyor. Açık söyleyeyim, bugün öğrenci olsam ailem bu maliyetleri asla karşılayamazdı.
Üçüncü seçenek ise vakıf yurtları. İyi çalışanları ayrı tutmakla birlikte, bunların bazılarında yaşanan sıkıntıları sık sık haberlerde okuyoruz.
Ev kiraları ise adeta uçmuş durumda. İstanbul’da ortalama kiralık daire fiyatı 17 bin lira. Ankara’da ise 14 bin lirayı geçti. Bir diğer deyişle, bir asgari ücret parası ya da on KYK bursunun toplamı bir aylık ortalama kiraya yetmiyor.
Öğrenci kardeşimizin bir şekilde başını sokacak bir yer bulabildiğini varsayarak biraz da yaşam masraflarına bakalım.
İstanbul Planlama Ajansı’nın geçtiğimiz hafta açıklanan araştırmasına göre İstanbul’da özel yurtta kalan bir üniversite öğrencisinin yaşam maliyeti 15 bin liraya ulaştı. Üç kişilik öğrenci evinde kalan bir öğrencinin yaşam masrafı ise 12 bin 500 lira oldu. Nitekim dört kişilik bir aile için belirlenen yoksulluk sınırını dörde böldüğümüzde de kişi başı 11 bin lira buluyoruz.
Peki, bu masrafları karşılamak için öğrenci kardeşimize verilen burs ve kredi ne kadar?
Lisans öğrencileri için KYK bursu ve kredisi aylık 1250 lira. Bozdur bozdur harca! Bu miktar yüksek lisans için 2500, doktora içinse 3750 lira. Bu burs ve kredilerle bir lisans öğrencisinin bırakın yaşaması, memleketine bayram ziyareti yapması bile zor!
Düşünsenize, İstanbul-Ankara arası otobüs biletleri 300 ile 500 lira arasında, İstanbul-İzmir ise 500 ile 700 lira arasında değişiyor. İstanbul-Sivas arası 950, İstanbul-Diyarbakır arası 1200 lira. 1000 liranın altında uçak bileti bulmak ise neredeyse imkânsız. Gençlerimizin aileleriyle yarıyıl tatilinde veya bayramda buluşması bile lüks haline gelmiş!
Meseleye biraz da dünya standartlarından bakalım. Dünya Bankası’nın mutlak yoksulluk sınırı günlük 2 dolar. KYK’nın üniversite öğrencilerine uygun gördüğü kredi miktarı ise günde 1,5 dolar. Yani, mutlak yoksulluk sınırının bile altında. Hükümete soruyorum: Gençlerimize bu standardı mı layık görüyorsunuz?
Çağımızın temel ihtiyaçları olan bilgisayar, internet ve telefonu konuşamıyoruz bile. Hükümetin açıkladığı vergi indiriminin ne kadar ciddi olduğunu ise size bırakıyorum. Kendilerine en lüks makam araçlarını almakta tereddüt etmeyenler, gençlerin telefon ve bilgisayarındaki vergi iadesine komik sınırlar koyuyor.
Peki, imkânları elinden alınan gençlerin fırsatları ne durumda? Yani, genç arkadaşım biraz dişimi sıkayım, zor günleri atlatayım ama geleceğim parlak olacak diyebiliyor mu?
Maalesef.
İş bulma ile başlayalım. TÜİK’e göre ülkemizde genç işsizlik oranı yüzde 17. Yani, 15-24 yaş aralığındaki 2,5 milyon gencimiz işsiz. Bunlar iş arasa da bulamayan vatandaşlarımız! İş aramaktan vazgeçenler bu sayıya dahil değil!
Üstelik, her yıl bir milyon gencimiz çalışma çağına giriyor. Onlara istihdam sağlamamız lazım. 1 milyon istihdamın ne demek olduğunu şöyle ifade edeyim: Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun toplam çalışan sayısı 800 bin. Her yıl yeni bir İSO 500 kursak, gene de o yıl çalışma çağına gelen gençlerimizin tümüne istihdam sağlayamıyoruz.
Kamu tarafında ise, seçim döneminde verilen vaatlere rağmen bir türlü kaldırılmayan “mülakat” hakkaniyet duygusunu zedeliyor.
Daha da kötüsü, 5,5 milyon gencimiz ne okulda eğitim görüyor ne de istihdam edilip çalışabiliyor. Adeta çaresizliğe mahkûm halde, bekliyorlar.
Bir şekilde iş bulup çalışabilen gençlerimiz için de durum pek iç açıcı değil. Üniversite mezunu gençlerin en azı yarısı asgari ücretle çalışıyor. Çalışma koşullarında Türkiye’nin karnesi kötü durumda.
Fırsat deyince elbette aklımıza eğitim sistemi de geliyor. 2023’te Millî Eğitim Bakanlığı’na her iş günü 2 milyar TL verdik. Dün 2 milyar. Bugün 2 milyar. Yarın 2 milyar. Peki karşılığında ne aldık? Evrensel kabiliyetlere sahip, dünyayla yarışan nesiller mi?
PISA skorlarında durumumuz ortada. OECD’ye göre Türkiye’nin yüzde 40’ı okuduğunu anlamıyor. İngilizce yeterliliğinde ‘düşük kabiliyete sahip’ ülkeler arasında yer alıyoruz. Dünya sıralamasında Nikaragua, Ermenistan ve Tunus’un gerisindeyiz. Neredeyse Youtube, Netflix ve video oyunları İngilizce öğretmekte Millî Eğitim Bakanlığı’ndan daha başarılı diyebiliriz!
Son olarak, bugünü ellerinden alınan gençlerin yarınki güvenceleri de soru işareti.
Zira sosyal güvenlik sistemimiz çok ciddi bir sıkıntı içinde. SGK’ya prim ödeyen işçi, çiftçi, esnaf ve memurlardan oluşan tüm zorunlu sigortalılarının sayısı 22,5 milyon. Buna karşılık 15 milyon emeklimiz var. Yani işlemeyen sosyal güvenlik sisteminin faturası da gençlerimize çıkıyor. Nesiller arası bu büyük adaletsizlik sürdürülemez.
İmkânları ve fırsatları çok yetersiz olan gençlerimizin hürriyetleri de baskılanıyor.
Sosyal medyaya bakın, sokağa çıkıp gençlerimizle konuşun. Tek bir şey duyacaksınız: gitmek istiyorlar. Haziran’da yapılan bir araştırmaya göre her üç gençten ikisinin gitmek istediği bir ülkede mutlu bir gelecek kurmamız mümkün mü?
Türkiye’den gitme isteğinin temel nedenlerinden biri gençler üzerindeki artan baskı. Yazıp yazıp silinen tweetler… Sudan sebeplerle iptal edilen festivaller… Yapılamayan mezuniyet törenleri… Hepsi bu iklimin birer parçası.
Konusu gelmişken mezuniyet törenlerine bir parantez açalım. Anne-babaların en büyük hayali çocuklarının mezuniyet törenine katılmaktır. Öğrenciler de 4-5 yılı beraber geçirdikleri arkadaşlarıyla, aileleriyle el ele kep atmak, diplomalarını almak isterler. Ancak bu mutluluk bile öğrencilere ve ailelerine çok görülüyor.
Bunu yapan rektörlere soruyorum: gençlerimize ve nice zorluklara katlanarak onları okutan ailelerine bir mezuniyet törenini bile çok mu görüyorsunuz?
Peki, bu imkân, fırsat ve hürriyetler tablosu karşısında yılacak mıyız? Elbette hayır!
Sevgili Genç Arkadaşlarım
Sorunlarınızı, hayal kırıklıklarınızı, geleceğe dair ümitsizliğinizi anlıyorum. Belki tünelin sonunda ışık görmüyorsunuz. Belki de mevcut siyasetin çözüm üreten değil, sorun yaratan bir kurum olduğunu düşünüyorsunuz.
Sizi anlıyorum, çünkü bir nesil önce ben de sizin yerinizdeydim. Milletimizin sağladığı imkanlarla okudum. Neyi başardıysam bu sayede gerçekleştirdim.
Sizi anlıyorum, çünkü her nesil kendisinden sonra gelenlerin daha iyi standartlara ulaşmasını sağlamakla yükümlü. Ülkeme ve milletime borcumu ancak sizlerin benden daha iyi imkân, fırsat ve hürriyetlere kavuşması için çalışarak ödeyebileceğimi biliyorum.
Sizi anlıyorum, çünkü bugün lisede okuyan oğlum da birkaç yıl sonra sizin yerinizde olacak.
Ama unutmayın, bugün karşı karşıya olduğumuz meseleleri aşmak bizim elimizde.
Ülkemizin kaynaklarını lüks ve israfa değil, orta direğe ve gençlere yönlendiren bilinçli bir yaklaşımla imkanları artırmamız mümkün…
Kapsayıcı bir kalkınma seferberliği ve teknolojik sıçrama odaklı bir yarına atılım
stratejisi ile fırsatları büyütmemiz mümkün…
Hak ve adaleti savunarak, dünyaya entegre olarak hürriyetleri genişletmemiz mümkün.
Bu bilinçle çalışmaya devam edeceğiz ve inşallah hep birlikte gençleri umutsuzluğa, Türkiye’yi vasatlığa mahkûm eden bu zihniyeti yeneceğiz.
Bu vesileyle milletimizin meclisinde size her zaman açık bir kapı olduğunu lütfen unutmayın.
Basın toplantımıza katıldığınız için hepinize teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.