TBMM Genel Kurul, 30 Ekim 2023
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 2’nci yüzyılının ilk birleşiminde Gazi Meclisimizi ve milletimizi şahsım ve DEVA Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum.
On İkinci Kalkınma Planı ülkemize hayırlı olsun, emeği geçenlerin eline sağlık. Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Sayın Komisyon Başkanı, milletvekillerimiz ve bürokratlarımızla beraber planı istişare ettik, kendilerine teşekkür ediyorum.
Şimdi isterseniz bir durum tespitiyle başlayalım. Ben doğduğumda Türkiye dünyanın 18’inci büyük ekonomisiydi, bu yaşa geldim, 19’uncu büyük ekonomisiyiz. İlkokula başladığımda Türkiye ile Güney Kore’nin kişi başına düşen millî geliri aynıydı, bu yaşa geldim, Güney Kore bizi 4’e katladı. Oğlum doğduğunda Türkiye ile Polonya aynı seviyedeydi, kendisi liseye gidiyor Polonya bizi 2’ye katladı. Bugün ortanca vatandaşımız, ortalama bir vatandaşımız 33 yaşında bu kişinin hayat döneminde yapay zekâ geldi, blok zincir geldi, internet geldi, cep telefonu geldi biz bunların hiçbir tanesinde pek bir ilerleme kaydedemedik. Neticede, dünya nüfusundaki payımız yüzde 1, dünya ekonomisindeki payımız yüzde 1, dünya ticaretindeki payımız yüzde 1. Eğri oturalım doğru konuşalım şu anda bir vasatistan hâline gelmiş durumdayız, buradan yegâne çıkış yolumuzda gelişmiş olan ülkeleri takip etmek değil teknolojik bir sıçrama yapabilmek. Peki, bu durumdan çıkmak için hükûmetten ümit var olabilir miyiz? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bugün 2053 hedefleriyle karşımızda olan heyet daha önce 2023 hedefleriyle karşımızdaydı. Hatırlayalım “2 trilyon dolar millî gelir.” dediler 1 trilyondayız, “Kişi başına düşen millî gelir 25 bin dolar.” dediler 12 bin 500 dolardayız, “Yüzde 5 işsizlik.” dediler yüzde 10’dayız ama daha kötü bir nokta var, 85 milyonluk ülkemizde sadece 31,5 milyon insan çalışıyor. Şöyle düşünelim: 26, 27 milyon özel sektör çalışanı kendilerini geçindiriyorlar, 5 milyon devlet memurunun maaşını ödüyorlar, 15 milyon emeklinin maaşını ödüyorlar, çalışma çağında olmayan kişilerin de geçimini sağlıyorlar. Bizimle nüfusu aynı olan Almanya’da bizim neredeyse 1,5 katımız kadar insan çalışıyor. Enflasyon içinde düşük tek hane diye bir hedef vardı Merkez Bankasının kendisi bile yüzde 65, 70 civarında bir tahminde bulunuyor, vatandaşın hissettiği enflasyon da yüzde 100. Kusura bakmayın, bu performansa artık vasatlık bile diyemiyoruz. Değerli arkadaşlar, bir hedef koyalım tutarsa tutar, tutmazsa tutmaz mantığıyla ilerleyemeyiz çünkü bunun toplumumuza çok ciddi bir maliyeti var. Mesela, Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kaynak arıyor şu anda biliyorsunuz, bu esnada biz bedel ödüyoruz. Ben isterdim ki Türkiye dünyanın hiçbir ülkesiyle teker teker, bire bir ilişki kurmasın para işinde. Ben isterdim ki Türkiye Polonya’nın, Brezilya’nın birkaç katı yüksek faizle borçlanmasın. Ben isterdim ki Türkiye’nin bugün odağı döviz bulmak değil, döviz kazanmak olsun.
Değerli arkadaşlar, bedel ödediğimiz bir başka alan vatandaşımızın alın teriyle alınan vergiler. Dün binlerce vatandaşımız gibi ben de donanmamızın geçiş törenini büyük bir gururla takip ettim. Amiral gemimiz TCG Anadolu 650 milyon avroya mal olmuş bir gemi. 650 milyon avro bugün aşağı yukarı 20 milyar lira yapar. 2024 bütçesine göre 20 milyar lirayı Hükûmet bir haftada faize harcayacak. Bir haftalık faiz 1 tane TCG Anadolu, yazık günah değil mi? Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanının “Türkiye anonim şirket gibi yönetilmeli.” diye bir sözü var. Bütün hayatında özel sektöre çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki bu tip yönetimlere, böyle performansı olan yönetimlere hissedarlar pek iyi gözle bakmazlar.
Gelelim kalkınma planının içeriğine. Kalkınma planında 5 tane önemli eksen var, ben de hepsine katılıyorum fakat biliyorsunuz, bal demekle ağız tatlanmıyor. Şimdi, mesela, planda “istikrarlı ve güçlü büyüme” deniyor. Ülkemizde dolar kuru ve kamu borcu beş yılda 5 kattan fazla arttı, Merkez Bankası faizi seçimden bu yana 4 kat arttı. Üç yıl önceki orta vadeli plana göre bu senenin dolar kuru ne kadar olacaktı, biliyor musunuz? 10 lira.
İkincisi, planda “yeşil ve dijital dönüşüm” deniyor. Ülkemiz internet hızında dünyada ilk 100’de bile değil. İSO’nun bir araştırmasına göre bırakın Endüstri 4.0’ı, ülkemizin sanayisi Endüstri 2.0 seviyesinde. Bunları yaparken dijital dönüşüm nasıl olacak? Yeşili ranta kurban verirsek, yutak alanlarını arttırmazsak, Paris Anlaşması’na verdiğimiz ulusal katkı beyanını sözleşmeye uyumlu hâle getirmezsek yeşil dönüşüm nasıl olacak?
Üçüncüsü, planda “nitelikli insan” “güçlü aile” “sağlıklı toplum” deniliyor, OECD’ye göre öğrencilerimizin yüzde 40’ı okuduğunu anlayamıyor. İngilizce yetkinliğinde Avrupa sonuncusuyuz. Bakın, Millî Eğitim Bakanlığı yıllardır binlerce öğretmenle, milyonlarca saatle milyarlarca lira harcayarak İngilizce öğretiyor, neticede çocuklarımız YouTube’dan ve yabancı filmlerden İngilizce öğreniyor çünkü Millî Eğitim Bakanlığının performansı ortada.
Gençlerimiz bir barınma kriziyle karşı karşıya. Biliyorsunuz, geçen hafta Zeren kardeşimiz bir KYK yurdunda hayatını kaybetti, buradan da rahmetle anıyorum. Bunun neticesinde beyin göçü haberlerini her gün yaşıyoruz.
Dördüncüsü, planda “Afetlere karşı dirençli yaşam alanları.” deniliyor. Şubat ayında deprem felaketinde büyük bir acı yaşadık biliyorsunuz. İstanbul ve çevre illerin riskini bir kez daha hatırladık. Üstelik bunu en az yirmi beş yıldır biliyoruz fakat İstanbul’da kentsel dönüşüm nereden başladı? Bağdat caddesinden. Arkadaşlar, ekonomide vasatlığın bedeli fakirliktir, inşaat yaparken şehir planlamasında vasatlığın bedeli insan hayatıdır, bunu lütfen unutmayalım.
Son olarak, planda “Adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim.” deniliyor. Şöyle bir hatırlayalım, dünya endekslerinde demokraside ilk 100’de değiliz, hukukun üstünlüğünde ilk 100’de değiliz, basın özgürlüğünde ilk 150’de değiliz, internet hürriyetlerinde Zimbabve’nin gerisinde, Bangladeş’in gerisinde özgür değil ülkeler arasındayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir plan ile bir temenniler manzumesini ayıran meseleler vardır. Üç tane büyük soru var: Kim yapacak, hangi odakla yapacak, nasıl yapacak? “Kim?” sorusuna cevabım: Hür teşebbüs. Bugün bir devlet kapitalizmi hatta kendine özgü bir komünizm rejimi yaşıyoruz. Devletimiz bakkallık yapıyor, devletimiz televizyon kanalı işletiyor, devletimiz ihracatçının parasını ne yapacağına karar veriyor, devletimiz kredilerin yarısını veriyor, pek çok ürünün fiyatını doğrudan veya dolaylı olarak belirliyor. Bugün hangi şirketin ne yapacağına karar veren yarın kimin ne yediğine, ne içtiğine, nasıl yaşadığına karar verir çünkü hürriyetler bir bütündür, parçalanamaz.
Değerli arkadaşlar, icraatları sorgulanamaz tanrı devletin 21’inci yüzyılda yeri yok; her şeye karışan, bazen seven, bazen döven baba devletin yeri yok; ahbap çavuş ilişkilerinde boğulan, herkese istihdam sunan, girişimciye rakip çıkan girişimcinin yeri yok ama kalkınmayı boş veren, rekabetin kurallarını koymayan, tüketiciyi korumayan devletin de yeri yok; o yüzden biz bir kalkınma katalizörü devletle yolumuza devam etmek durumundayız.
“Hangi odakla?” sorusuna cevabım: Orta direk. Kalkınmanın da demokrasinin de hukuk devletinin de mihenk taşı orta direktir ancak planda ben orta direği göremedim, hâlbuki planın bütün odağının orta direğin imkânlarını, fırsatlarını ve hürriyetlerini yükseltmek olması lazım. İmkânlara şöyle bir örnek vereyim: Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunun kârı son beş senede 6 katına çıkmış, ücretler 3 katına çıkmış. Neticede, ücretlerin katma değerdeki payı yarıdan biraz fazlasıyken dörtte 1’e düşmüş; bunun neticesinde orta direğin fakirleştiğini bir kez daha görüyoruz.
Fırsatlarla devam edeyim, orta direğin hayali 2 tane anahtardır, ev ve araba. Bugün ortalama ev birkaç milyon lira, giriş seviyesi bir araba 1 milyon lira; onu da geçtim, bir telefon için yurt dışında bir hafta on gün çalışılırken Türkiye’de neredeyse aylarca çalışmak gerekiyor; bu fırsatlar da orta direğin hayatından çıkmış durumda. Üstüne üstlük hak ve hürriyetler meselesini de zaten konuştuk yani bu üç tane temel alanı yükseltmeden bir kalkınmadan bahsetmek mümkün değil.
Son olarak “Nasıl?” kısmından bahsedeyim: Dört tane şeyi başarmak zorundayız, dört tane şeyi: Bir tanesi, kurumlarımızı onarmak zorundayız; Merkez Bankasından ÖSYM’ye, TÜİK’ten mahkemelere kadar kurumlara güveni tesis etmeye mecburuz; bu bir onarımdır. İkincisi, bütünleşme… Büyük ülke olmak için birlik ve beraberliğimizi korumamız lazım. Toplumu mikro parçalara bölen nefret diline de kimlik siyasetine de set çekmek durumundayız. Üçüncüsü, bir kalkınma seferberliğine girişmek durumundayız. Üç gencimizden birini “ne işte ne okulda” hâlde bırakamayız. Çalışma çağındaki 10 kadınımızdan sadece 3’ünü çalışır hâlde bırakamayız.
Son olarak, bir kalkınma seferberliğine girişmemiz lazım; rant yerine üretim, yatırım ve istihdamı; ucuzculuk ve fasonculuk yerine katma değer ve markalaşmayı ve çıkar lobileri yerine KOBİ’leri koymak mecburiyetindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On İkinci Kalkınma Planı’nın milletimizin vasatlık zincirini kırmasına, Türkiye’nin hür, zengin ve dünyayla yarışan bir ülke olmasına vesile olmasını diliyorum.
Cumhuriyetimizin her zaman mesut, muvaffak ve muzaffer olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.